Amok Koşucusu (Der
Amoklaufer)
Stefan Zweig
Sayfa Sayısı: 60
Çevirmen: Nafer Ermiş
Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları
3. Baskı, Nisan 2017,
İstanbul
Satranç ile tanımıştım Zweig’ı, sonra yeniden bir okuma
isteği duyunca da Amok Koşucusu’yla devam ettim. Anlatıcımız yine meçhul
kitapta ve öykü Satranç’taki gibi yine bir gemide geçiyor, bu açıdan rahatça
bir kıyaslama yapabileceğimi düşünüyorum.
Bir doktor
kendisinden yardım isteyen zengin bir kadının bu teklifini geri çevirmek
zorunda kalır, kadının ona yansıttığı kibirli tavırlar yüzünden öfkeye
kapılmıştır. Kısa süre içinde kadını kendince bir saplantı haline getirir ve
reddedişine pişmanlık duyarak kadını arama çabalarına girişir. Bunun sonucunda
da öldürücü bir delilik olarak bilinen amokun etkisi altına girecektir.
Kitabı sevdim,
hatta Satranç’tan bir tık daha çok
sevdim. Özellikle Zweig’ın başlarda yaptığı gökyüzü betimlemesini kafamda çok
rahat bir şekilde canlandırabilmem, onun kaleminin ne kadar bambaşka olduğunu
gösterdi bana. “Gökyüzü pırıl pırıldı. İçinde bembeyaz uçuşan yıldızlara göre karanlıktı
ama yine de pırıl pırıldı; sanki orada muazzam bir ışığı örtmekte olan kadife bir
perde vardı, sanki parıldayan yıldızlar sadece o perdedeki delikler ve
yırtıklardı, o anlatılmaz aydınlık da oralardan sızıp öyle parlıyordu.” (s.3)
Konunun çok sarsıcı
olduğunu düşünmüyorum. Lakin
betimlemeleri olsun, kendine has dili olsun, okuyucuyu olayların içine
çekebilme kabiliyeti olsun, bunlar kitabı etkileyici bir edebi metin haline
getiriyor. Psikolojik tahlilleri ve hayal gücü çok yüksek bir yazar Zweig, hafiften
de intiharının görünmez izlerini yansıtmış kitaba. Bu kitapta işlediği
saplantı, hastalık, yalnızlık ve ölüm gibi konular da onun yansıması gibi
geliyor bana. Takıldığım tek nokta kimi zaman çok abartılı bir tavır izleyerek
doğallıktan uzaklaşması. İlişkileri yazarken yeterince gerçeğe dönememesi gibi
bir izlenim alıyorum, kimi zaman bu çekici gelse de, kimi zaman da birtakım
şeyleri yapaylaştırıyor. Belirgin olarak da öykülerini okumaktan hoşlanıyorum
ve canım bir şey okumak istemiyorken bilen Zweig okumak beni her daim o
durumdan kurtarabiliyor.