Felsefenin Kısa Tarihi (A
Little History of Philosophy)
Nigel Warburton
Çevirmen: Güçlü Ateşoğlu
Sayfa Sayısı: 360
Alfa Yayınları
9. Basım, İstanbul, Şubat
2016
**
Bir keresinde, “söylediklerinizden
tiksiniyorum, fakat bunları ifade edebilme hakkınızı ölümüne savunurum,” dediği
rivayet edilir. (s.145, Voltaire)
Felsefe oldum olası ilgimi
çekmiştir. Sanırım ilkokulun sonlarındayken –5-6 sene önce yani- apartmanımızdan
bir lise öğrencisi ile konuşuyordum. Felsefe ödevi vardı, 2 tane soru hakkında
çalışıyordu, ve bana uzun zaman boyunca etkisinden çıkamadığım o cümleleri
söyledi.
İlk soru: “Doğru mu gerçektir,
gerçek mi doğrudur?” olmuştu, durakladığımı ve kaşlarımı çattığımı anımsar
gibiyim, çok farklı ve üstün bir şey gibi gelmişti, aynı zamanda da epey
şaşırtıcı bir şeydi benim için, çünkü ilk defa, gerçek anlamda bir konu
hakkında düşünmüştüm. Her gerçek doğru mudur? Burada gerçeklikten kasıt nedir?
Her doğru gerçek midir? Peki ya burada anlatılmak istenen nedir? vs. vs.
İkincisi ise “Tüm
kanatlılar canlıdır, uçak da kanatlıdır,” gibi bir cümleydi, bu konuda da uzun
uzun düşündüğümü hatırlıyorum ve bir arkadaşımın yardımıyla bunu kendimizce
çürütmüş, ve ölü sinek gibi bir cevap
vermiştik, bu cevap da bizi açıkçası epey tatmin etmişti. Ama o ilk soru, uzun
zaman boyunca zihinimin duvarlarına çarptı durdu.
Zincirlerini kıran bir
kişi bir filozof gibidir. Görünüşlerin ötesini görür. Sıradan bir insan
gerçeklik hakkında az bir fikre sahiptir, çünkü onu derinlemesine
düşünmektense, hemen önünde duran şeye bakmaktan hoşnuttur. Ne var ki
görünüşler aldatıcıdır. Gördükleri gölgelerdir, gerçeklik değil. (s.17)
Felsefeyle ilgili ikinci
bir şey ise ortaokulun son sınıfındayken, lise sınavına hazırlandığım dönemde
-2 sene önce yani- bir konferansa gitmiş
olmamdı. Konuşmacılar yabancı filozoflardı, bize kulaklıklar verilmişti, ve
oradan tercümeleri dinliyorduk. Yetişkinlerle dolu bir ortamdaki tek ortaokul
öğrencisiydim, bu biraz yabancı hissettirmişti beni. Konu nihilizm ve modernizm
idi, anlatılanların tek kelimesini anlamıyordum ama o anlamlandıramama hissi
bile pek çok şeye değerdir, çünkü ortam bana ilham vermişti. Yaptığım tek şey
elimdeki deftere bilmediğim kelimeleri not almak oldu ve konferansın sonunda
sayfada yer kalmamıştı.
Sanırım bu kitabı doğru
zamanda okudum. Bir buçuk hafta sonra sınavlarım başlayacak ama hissediyorum
ki, bu sene sanırım verdiğim en doğru karar bu kitabı daha fazla geciktirmeden
okumak oldu. Zaten yazar aşırı basit bir dille ve öyküleyici bir anlatım
kullanarak anlatmış olayları, kişileri ve felsefeyi; on yıl sonra okusam büyük
ihtimal fazla basit gelirdi ama felsefe hakkında sıfır bilgi sahibi olanlar
için ideal, hatta çok ideal bir kitap olduğu kanısındayım.
Tanrı ne seçeceğimizi,
halihazırda biliyorsa, herhangi bir şeyi yapmayı nasıl seçebiliriz? (s.65
Boethius)
Kitapta Sokrates’ten
başlayarak batı felsefecileri ele alınmış, bu bakımdan bakınca pek kapsamlı
değil gibi görünüyor ama dediğim gibi, bence burada güdülen asıl amaç
felsefeyi insanlara sevdirmek, onlara benimsetmek ve sorgulamayı aşılamak, kısa
bir tanıtım yazısı gibi düşünün, orijinal metni okumak veya okumamak ise sizin
tercihiniz.
Ayrıca kitapta geçen
felsefeciler:
*Sokrates ve Platon
*Aristotales
*Pyrrhon
*Epikuros
*Epiktetus, Cicero, Seneca
*Augustinus
*Boethius
*Anselmus ve Aquinas
*Niccolo Machiavelli
*Thomas Hobbes
*Rene Descartes
*Blaise Pascal
*Baruch Spinoza
*John Locke ve Thomas Reid
*George Berkeley ve John Locke
*Voltaire ve Gottfried Leibniz
*David Hume
*Jean-Jacques Rousseau
*Immanuel Kant
*Jeremy Bentham
*Georg Wıhelm Frıedrich Hegel
*Arthur Schopenhauer
*John Stuart Mill
*Charles Darwin
*Søren Kierkegaard
*Karl Marx
*C.S. Pierce ve William James
*Friedrich Nieztsche
*Sigmund Freud
*Bertnard Russell
*Alfred Jules Ayer
*Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Albert Camus
*Ludwig Wittenfenstein
*Hannah Arendt
*Karl Popper ve Thomas Kuhn
*Philippa Foot ve Judith Jarvis Thomson
*John Rawls
*Alan Turing ve John Searle
*Peter Singer
Bölümler kısacık ama
vermek istediği anlamlar gerçekten düşündürücü, kitapta en ilgimi çeken
filozoflar ise; Sigmund Freud, Peter Singer, Pyrrhon, Hannah Arendt ve John
Stuart Mill ile ilgili olanlardı. Bunlar dışında Stoacılık, Varoluşçuluk gibi
akımlar hakkında ise daha sonrasında internette araştırmalar yaptım. Eğer
okuduğunuz bir kitap sizi sorgulamaya itiyorsa, sadece bir şey değil, birçok
şey kapabilmişsinizdir.
(Stoacılık): Temel
düşünceleri, sadece değiştirebileceğimiz şeyler üzerine endişelenmemiz
gerektiğiydi. Diğer şeyler konusunda kaygılanmamalıydık. (s.49)
John Stuart Mill, ilk
feministlerden birisi idi ve adaletsizliklere karşı mücadele verdi. Küçük
yaştan beri dahi olabilecek birisi gibi yetiştirilmeye çalışıldı ve başarmış
olduğunu verdiği eserlerden görebiliyoruz.
Mill daha da ileri gitti ve
memnun bir aptal olmaktansa, memnuniyetsiz bir Sokrates olmanın daha iyi
olduğunu söyledi. (s.211)
Sigmund Freud psikanalizin
kurucusu olarak adlandırılıyor, Frued’un düşünceleri, özellikle Freud Sürçmesi
olarak adlandırılan şu ilginç konu, bilincaltının bizim üzerimizde yarattığı
hasarlar, veya daha doğrusu, etkiler, belli bir süre insanı sorgulamaya itiyor.
Bilinçdışındaki arzulara
dair işaretleri görmenin bir başka yolu da dil sürçmeleridir. “Freud sürçmesi”
diye adlandırılan bu dil sürçmeleri, sahip olduğumuzun farkında olmadığımız
arzuları açığa vururlar. Televizyondaki pek çok haber spikeri, bir adı ya da
ifadeyi dile getirirken takılmış, kazara müstehcen konuşmuştur. Bir Freudcu,
bunun bir tesadüf olamayacak kadar sık meydana geldiğini söylerdi. (s.265)
Düşünceler kılık değiştirerek kaçmayı başarır. Örneğin rüyalarda
ortaya çıkarlar. (s.264)
Pyrrhon ise şüphecilikle uğraşmıştır. Şu
an bu yazıyı okuyor olabilirsiniz ama okumuyor da olabilirsiniz, bu bir rüya
olabilir, belki de şizofrensiniz ve halüsinayon görüyorsunuz, bilemezsiniz. Bir
köpek size koşarak geliyor, ama kaçmanız manasız, çünkü sizi ısırmama ihtimali
de var. Çok çok az, çok düşük dahi olsa, anlamamız gereken şey sanırım, ihtimaller her zaman vardır.
Bu nedenle yapabileceğiniz
en iyi şey, açık fikirli olmayı sürdürmektir. Kendinizi bir düşünceye
adarsanız, hayal kırıklığına uğrarsınız. (s.31)
Görünüş ile gerçeklik arasında önemli bir fark vardır. Pek çoğumuz
görünüşle gerçekliği karıştırırız. Anladığımızı düşünürüz, fakat anlamayız.
(s.16)
Dediğim gibi, belki bu kitabı bir on sene
sonra okusam, şu an bende yarattığı etkiyi yaratamayacak, ama şu an için kısa
ve öz anlatımı, insanı içine çeken olay örgüsü, sonuna kadar basit ve
sürükleyici bir üslupla konuların anlatılmasının takdire şayan olduğunu
söyleyebilirim. Sıkmadı, aksine kendisine iyice bağladı. En kısa zamanda
Sofie’nin Dünyası’nı da okuyup felsefe ile ilgili orijinal metinleri yalayıp
yutmaya başlayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder