3 Kasım 2016 Perşembe

Felsefenin Kısa Tarihi (A Little History of Philosophy)
Nigel Warburton
Çevirmen: Güçlü Ateşoğlu
Sayfa Sayısı: 360
Alfa Yayınları
9. Basım, İstanbul, Şubat 2016
**

  Bir keresinde, “söylediklerinizden tiksiniyorum, fakat bunları ifade edebilme hakkınızı ölümüne savunurum,” dediği rivayet edilir. (s.145, Voltaire)

  Felsefe oldum olası ilgimi çekmiştir. Sanırım ilkokulun sonlarındayken –5-6 sene önce yani- apartmanımızdan bir lise öğrencisi ile konuşuyordum. Felsefe ödevi vardı, 2 tane soru hakkında çalışıyordu, ve bana uzun zaman boyunca etkisinden çıkamadığım o cümleleri söyledi.

  İlk soru: “Doğru mu gerçektir, gerçek mi doğrudur?” olmuştu, durakladığımı ve kaşlarımı çattığımı anımsar gibiyim, çok farklı ve üstün bir şey gibi gelmişti, aynı zamanda da epey şaşırtıcı bir şeydi benim için, çünkü ilk defa, gerçek anlamda bir konu hakkında düşünmüştüm. Her gerçek doğru mudur? Burada gerçeklikten kasıt nedir? Her doğru gerçek midir? Peki ya burada anlatılmak istenen nedir? vs. vs.

  İkincisi ise “Tüm kanatlılar canlıdır, uçak da kanatlıdır,” gibi bir cümleydi, bu konuda da uzun uzun düşündüğümü hatırlıyorum ve bir arkadaşımın yardımıyla bunu kendimizce çürütmüş, ve ölü sinek gibi bir cevap vermiştik, bu cevap da bizi açıkçası epey tatmin etmişti. Ama o ilk soru, uzun zaman boyunca zihinimin duvarlarına çarptı durdu.

  Zincirlerini kıran bir kişi bir filozof gibidir. Görünüşlerin ötesini görür. Sıradan bir insan gerçeklik hakkında az bir fikre sahiptir, çünkü onu derinlemesine düşünmektense, hemen önünde duran şeye bakmaktan hoşnuttur. Ne var ki görünüşler aldatıcıdır. Gördükleri gölgelerdir, gerçeklik değil. (s.17)

  Felsefeyle ilgili ikinci bir şey ise ortaokulun son sınıfındayken, lise sınavına hazırlandığım dönemde -2 sene önce yani-  bir konferansa gitmiş olmamdı. Konuşmacılar yabancı filozoflardı, bize kulaklıklar verilmişti, ve oradan tercümeleri dinliyorduk. Yetişkinlerle dolu bir ortamdaki tek ortaokul öğrencisiydim, bu biraz yabancı hissettirmişti beni. Konu nihilizm ve modernizm idi, anlatılanların tek kelimesini anlamıyordum ama o anlamlandıramama hissi bile pek çok şeye değerdir, çünkü ortam bana ilham vermişti. Yaptığım tek şey elimdeki deftere bilmediğim kelimeleri not almak oldu ve konferansın sonunda sayfada yer kalmamıştı.

  Sanırım bu kitabı doğru zamanda okudum. Bir buçuk hafta sonra sınavlarım başlayacak ama hissediyorum ki, bu sene sanırım verdiğim en doğru karar bu kitabı daha fazla geciktirmeden okumak oldu. Zaten yazar aşırı basit bir dille ve öyküleyici bir anlatım kullanarak anlatmış olayları, kişileri ve felsefeyi; on yıl sonra okusam büyük ihtimal fazla basit gelirdi ama felsefe hakkında sıfır bilgi sahibi olanlar için ideal, hatta çok ideal bir kitap olduğu kanısındayım.

  Tanrı ne seçeceğimizi, halihazırda biliyorsa, herhangi bir şeyi yapmayı nasıl seçebiliriz? (s.65 Boethius)

  Kitapta Sokrates’ten başlayarak batı felsefecileri ele alınmış, bu bakımdan bakınca pek kapsamlı değil gibi görünüyor ama dediğim gibi, bence burada güdülen asıl amaç felsefeyi insanlara sevdirmek, onlara benimsetmek ve sorgulamayı aşılamak, kısa bir tanıtım yazısı gibi düşünün, orijinal metni okumak veya okumamak ise sizin tercihiniz.

  Ayrıca kitapta geçen felsefeciler:

*Sokrates ve Platon
*Aristotales
*Pyrrhon
*Epikuros
*Epiktetus, Cicero, Seneca
*Augustinus
*Boethius
*Anselmus ve Aquinas
*Niccolo Machiavelli
*Thomas Hobbes
*Rene Descartes
*Blaise Pascal
*Baruch Spinoza
*John Locke ve Thomas Reid
*George Berkeley ve John Locke
*Voltaire ve Gottfried Leibniz
*David Hume
*Jean-Jacques Rousseau
*Immanuel Kant
*Jeremy Bentham
*Georg Wıhelm Frıedrich Hegel
*Arthur Schopenhauer
*John Stuart Mill
*Charles Darwin
*Søren Kierkegaard
*Karl Marx
*C.S. Pierce ve William James
*Friedrich Nieztsche
*Sigmund Freud
*Bertnard Russell
*Alfred Jules Ayer
*Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Albert Camus
*Ludwig Wittenfenstein
*Hannah Arendt
*Karl Popper ve Thomas Kuhn
*Philippa Foot ve Judith Jarvis Thomson
*John Rawls
*Alan Turing ve John Searle
*Peter Singer

  Bölümler kısacık ama vermek istediği anlamlar gerçekten düşündürücü, kitapta en ilgimi çeken filozoflar ise; Sigmund Freud, Peter Singer, Pyrrhon, Hannah Arendt ve John Stuart Mill ile ilgili olanlardı. Bunlar dışında Stoacılık, Varoluşçuluk gibi akımlar hakkında ise daha sonrasında internette araştırmalar yaptım. Eğer okuduğunuz bir kitap sizi sorgulamaya itiyorsa, sadece bir şey değil, birçok şey kapabilmişsinizdir.

 (Stoacılık): Temel düşünceleri, sadece değiştirebileceğimiz şeyler üzerine endişelenmemiz gerektiğiydi. Diğer şeyler konusunda kaygılanmamalıydık. (s.49)

  John Stuart Mill, ilk feministlerden birisi idi ve adaletsizliklere karşı mücadele verdi. Küçük yaştan beri dahi olabilecek birisi gibi yetiştirilmeye çalışıldı ve başarmış olduğunu verdiği eserlerden görebiliyoruz. 

  Mill daha da ileri gitti ve memnun bir aptal olmaktansa, memnuniyetsiz bir Sokrates olmanın daha iyi olduğunu söyledi. (s.211)

  Sigmund Freud psikanalizin kurucusu olarak adlandırılıyor, Frued’un düşünceleri, özellikle Freud Sürçmesi olarak adlandırılan şu ilginç konu, bilincaltının bizim üzerimizde yarattığı hasarlar, veya daha doğrusu, etkiler, belli bir süre insanı sorgulamaya itiyor.

  Bilinçdışındaki arzulara dair işaretleri görmenin bir başka yolu da dil sürçmeleridir. “Freud sürçmesi” diye adlandırılan bu dil sürçmeleri, sahip olduğumuzun farkında olmadığımız arzuları açığa vururlar. Televizyondaki pek çok haber spikeri, bir adı ya da ifadeyi dile getirirken takılmış, kazara müstehcen konuşmuştur. Bir Freudcu, bunun bir tesadüf olamayacak kadar sık meydana geldiğini söylerdi. (s.265)

Düşünceler kılık değiştirerek kaçmayı başarır. Örneğin rüyalarda ortaya çıkarlar. (s.264)

  Pyrrhon ise şüphecilikle uğraşmıştır. Şu an bu yazıyı okuyor olabilirsiniz ama okumuyor da olabilirsiniz, bu bir rüya olabilir, belki de şizofrensiniz ve halüsinayon görüyorsunuz, bilemezsiniz. Bir köpek size koşarak geliyor, ama kaçmanız manasız, çünkü sizi ısırmama ihtimali de var. Çok çok az, çok düşük dahi olsa, anlamamız gereken şey sanırım, ihtimaller her zaman vardır.

  Bu nedenle yapabileceğiniz en iyi şey, açık fikirli olmayı sürdürmektir. Kendinizi bir düşünceye adarsanız, hayal kırıklığına uğrarsınız. (s.31)

Görünüş ile gerçeklik arasında önemli bir fark vardır. Pek çoğumuz görünüşle gerçekliği karıştırırız. Anladığımızı düşünürüz, fakat anlamayız. (s.16)

 Dediğim gibi, belki bu kitabı bir on sene sonra okusam, şu an bende yarattığı etkiyi yaratamayacak, ama şu an için kısa ve öz anlatımı, insanı içine çeken olay örgüsü, sonuna kadar basit ve sürükleyici bir üslupla konuların anlatılmasının takdire şayan olduğunu söyleyebilirim. Sıkmadı, aksine kendisine iyice bağladı. En kısa zamanda Sofie’nin Dünyası’nı da okuyup felsefe ile ilgili orijinal metinleri yalayıp yutmaya başlayacağım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder