Toplumun
McDonaldlaştırılması (The McDonaldization of Society)
George Ritzer
Çeviren: Şen Süer Kaya
Sayfa Sayısı: 336
Ayrıntı Yayınları
3. Basım, 2014
**
Bazı kitapların öyle adları vardır ki daha okumadan içeriğini ve
sizi aydınlatma gücünü kavrayabilirsiniz. Kelimeler size milyonlarca çağrışım
yapar ve hangi kapıyı açarsanız farkındalıklarla ve yepyeni bilgilerle dolup
taşarsınız.
İki üç sene oldu ismini
duyalı, alalı da beş altı ay olsa gerek ancak okuma şerefine yeni erişebildim. Daha önce neden okumadım diye azıcık
hayıflandım ancak biliyorum ki, kavrama yetilerim ve algım şu an daha açık,
daha rahat anlamlandırabiliyor ve kapabiliyorum bazı şeyleri.
Kitap, bir inceleme ve
sosyoloji alanında hazırlanmış. Sosyoloji, toplum bilim demek bulmacalarda
çıktığı üzere, biraz daha açık olarak ise toplumu inceleyen bilim dalı manasına
gelir. Aslına bakılırsa çok ilginç bir alan olduğunun kanısıydım, fakat
ülkemizde pek değer görmüyor, değersizleştiriliyor, önem verilmiyor ve sanırsam
iş olanakları da epey kısıtlı, sorgulamaktan neden uzak bir toplum olduğumuzun
da cevabı.
Yazar, McDonaldlaştırılmış
bir toplumu gözlerimizin önüne seriyor. Bu toplum ne kurgu, ne de ütopik, bu
biziz ve elde edilen sonuçlar maalesef hem çok üzücü, hem de korkutucu.
McDonaldlaştırılmış toplum dört temel unsura dayandırılıyor: Verimlilik,
hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim.
Verimlilik: İhtiyaç duyulan, istenilen ürünleri daha az çabayla,
daha çabuk elde edebilen tüketiciler için yapılan bir sistem, onlar için büyük
bir avantaj. Aynı zamanda patronlar, yani iş verenler için de öyle ancak burada
mağdur olan kesim işçiler, çünkü çalıştıkları ortam koşulları vs. insanlıktan
çıkartacak derecede kötü.
Bazı doktorların
muayenehanelerinde hastalar artık kendi kendilerini tartmak ve ateşlerini
ölçmek zorunda. Hükümetin nüfus memurunun soru sorması yerine insanlar genellikle postadan bir anket formu
alarak kendi başlarına dolduruyorlar.
Bugünlerde birçok işyerini ararken karşınıza insan çıkmıyor, istedikleri
bağlanmadan önce kafa karıştırıcı derecede rakam ve koda basılmasını söyleyen
bir bilgisayardan talimatlar alıyorsunuz. (s.93)
Hesaplanabilirlik: Niceliğin, niteliğin yerini alması durumu. Örneğin
hamburgerin kalitesinden daha çok sayısına (içindeki köfte miktarı vs.) önem
verilmesi, veya eğitim-öğretime dökersek bunu:
Birçok ders standart sayıda hafta
ya da her hafta belirli sayıda saat olarak verilir. Belirli bir dersin belirli
bir hafta ya da saat sayısında en iyi öğretilip öğretilmeyeceğine pek dikkat
edilmez. Bir öğrencinin belirli bir dersi ayrılan zaman içinde gerçekten
öğrenip öğrenmeyeceğine daha az önem verilir. (s.116)
Öngörülebilirlik: Böyle bir toplumda insanlar sürprizlere
katlanamazlar, uzaklaşmaya çalışırlar. Bir ortamda veya herhangi bir yerde
neyle karşılaşacaklarını bilmeyi tercih ederler, çünkü zamanla evrimleri
robotlaşmaya doğru gitmiştir. İnsanların yavaş yavaş ama sonunda bir darbe
yapabilecek biçimde McDonadlaştırıldığının üçüncü boyutudur.
Denetim: İnsanın yerine insansız teknolojilerin,
aletlerin geçmesi ve bunun sonucunda artan denetimsel etkenler. Zaten kitapta
da denildiği gibi: “Bir kez insanlar makine gibi davranmaya başladılar mı,
yerlerine robot gibi gerçek makineler koyulabilir.” İnsanların ibadetlerini
gerçekleştirmek için bir vaizle sohbet etmesi değil de, televizyonlardan
programları izlemesi, yüz yüze konuşmayı değil de bilgisayarlardan veya telefonlardan
iletişim kurmayı tercih etmesi vs vs. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Bilmemiz gereken şu ki,
yediğimiz onlarca yiyecekte alırken zannettiğimiz malzemeler yok, milyonlarca
aşamalardan geçiriliyor ve içlerine katkı maddeleri ekleniyor. Ancak insanoğlu
kandırılmaya, dolandırılmaya o kadar muhtaç ki apaçık şeyleri görmezden gelerek
McDonaldlaştırılmaya katkı sağlıyor.
Fast Food mekanları aynı
zamanda çalışanlara insan dışı ortamlar sağlıyor, üzücü fakat gerçek. Hatta
çeşitli markaların söylemleri de “bu işi bir geri zekalının bile yapabileceği,”
fikrine dayalı, yetenek ve beceri kullanımı ise zaten yok. Burger King’in 17
no’lu kuralına göre devamlı ama devamlı gülümsemek zorundalar. Sadece işçiye
karşı değil aynı zamanda müşteriye karşı da bir insanlıktan çıkarım söz konusu,
slogan belli: Ye ve git. Döngüsel
bir sömürü yani.
Kitabın sonunda yazar bu sorgulamayan, pis
ve McDonaldlaştırılmış toplumdan kurtulabilmek isteyen,
sorgulayan, düşünebilen ve farkındalığı gelişmiş bireyler için bazı maddeler
ekliyor. Yapay ürünleri tercih etmemek, kasadaki bireylerle iletişim kurmaya
çalışmak (insan olduğumuzu fark etmemiz için), apartmanlarda veya sitelerde
oturmaktan kaçınmak, Starbucks veya büyük mağaza zincirleri yerine bölgemizdeki
küçük ama samimi bir yere gitmekten bahsediyor. Hak vermemek elde değil ve bir
de, büyük kitapçılar gibi alanları tercih etmek, alış veriş merkezlerinde
elektrikle dolmak yerine sahafları tercih etmenin daha makul olacağını
unutmamalıyız.
Çağımız ilerledikçe,
insanlar yalnızlaşıyor, pesimist duygular ön plana çıkıyor. Nasıl ölmek
istediğimiz sorulunca genelde sevdiklerimiz yanımızda ve elimizi tutarken,
acısız bir ölüm gerçekleştirmek istediğimizi söyleriz fakat iş realiteye
taşındığında, acı çekerken ve yalnız bir şekilde öldüğümüz canlanır kafamızda.
Çünkü günümüzdeki modern dünya ve modern insan olmanın şartları bunları
gerektiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder