20 Kasım 2016 Pazar

Şiir Atlası
Cevat Çapan
Sayfa Sayısı: 283
Mitos Yayınları
Temmuz, 1994
**
  Bir şeyi görüp de ona karşı büyük bir sevgi
duyduğunuzda kendi kendinize söylersiniz:

  Duvardaki lambayı yakarken boyum uzadı
  Mezara mum dikerken boyum kısaldı (s.14- eleni vakalo)

 Tüyap gelmiş olmasına rağmen gidemedim ve yaklaşık 15 gündür adam akıllı bir şeyler okuyamadım. Luke Harding’in Snowden Dosyası’na başlamıştım, gayet iyi gidiyordu ancak bir süre sonra elime hiç almayınca aramızdaki bağ ikiye ayrıldı, çok üzgünüm. Bu hafta 9 tane sınava girdim ve gelecek çarşambaya kadar üç sınavım daha var, bunun için daha çok ama çok üzgünüm.

  Şiir Atlası’ndan bahsetmek istiyorum daha fazla oyalanmadan. Elime ilk olarak bunu aldım çünkü rahatlatıcı bir şeyler okumaya ihtiyacım vardı, hem de gelecek haftaki Dil ve Anlatım dersine kadar bir şiir kitabı okuyacak, oradan da en beğendiğimiz şiiri sınıfta paylaşacaktık. Ben de şöyle bir kitaplığa göz gezdirdim ne varmış, ne yokmuş diye, ve sonrasında Şiir Atlası’nı fark ettim.

Şimdi seyrederken ölümünü
kelimelerin, anlıyorum sonu yok
çürümenin. (s.80-Zbigniew Herbert)

  Bir akrabamız vardı, daha doğrusu varmış çünkü ben tanıma şerefine erişemedim maalesef. Avukatmış, annem anlatırdı, evi boydan boya kitap doluymuş, deli gibi okurmuş, gerçekten de “deli” derlermiş adama. Çok ilginç birisi değildi, dedi annem az önce, sıradan birisiydi. Sıradanlıkla kast etmek istediklerimiz birbirinden dağlar kadar farklı ama önemli olan bence, ayrıntıları yakalayabilmek.

Kim suçlayabilir beni birden
Ölümü düşünürsem? (s.54-Raymond Carter)

  Dört beş ay önce kalp krizinden öldüğünde, ölümü de epey trajikmiş. Tek elinde sigarayla yere düşmüş ve bir anda hareket etmeyi kesmiş. Burada ailenin acısı da var elbette ama sanırım vasiyeti olarak önceden, kitaplarının çoğunun verilmesini istemiş. Eşi olan hanımefendi de (asıl bizim akrabamız o aslında, annemin kuzeni) çoğunu vermiş, annem ziyarete gittiğinde, anneme de yaklaşık bir on tane kitap vermiş ve kitapların geri kalanı da çöpe gitmiş. Çöp lafını duyduğumda kalbim parçalandı, ama bu acıdan kurtulmak istediğini, evde ona ait hiçbir eşyanın kalmamasını ve bundan dolayı da bir anda kurtulduğunu anlıyorum, hem de çok iyi anlıyorum. Eşyaları bile değiştirmiş çünkü.

  Neyse, Şiir Atlası da beyefendinin en sevdiği şiir kitaplarından birisiymiş, hatta belki de en sevdiği. Elime aldığımda kısa bir titreme yaşadım, kutsal bir kitap gibi geldi bana. Sizden önce başkası dokunmuş, başkası bu dizeleri okumuş ve o başkası da bir zamanlar nefes alıyormuş. Hatta o başkasının da en sevdiği şiir kitaplarından birisiymiş, ikinci sarsılma anı.

Yolculuktayken,
yolculuğa çıkmayı
düşündüğümde,
yolculuk da yanımda yolculuk
ediyor,
onun için hiçbir yere varamıyorum. (s.28-Henrik Nordbrandt)

  Cevat Çapan, kitaptaki bazı şiirlerin çevirmeni ve editör olarak adlandırılabilir.  Kitapta dünya edebiyatındaki yazarların, bölüm bölüm, 5-10 adet şiirleri bulunuyor, dergilerden gazetelerden alınmış, çeşitli çevirmenler tarafından dilimize kazandırılmış. Hepsi birbirinden leziz, hepsi birbirinden farklı. Öncesinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış bu şiirler ancak daha sonrasında okuyuculardan daha kalıcı bir eser olması yönünde talep gelince, şiirleri toplayıp kitaplaştırmışlar. Kitapta otuza yakın şair var ben bunlardan sadece Pablo Neruda, Günter Grass, Paul Celan (Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent kitabında geçiyordu.) ve Ingeborg Bachmann’ı tanıyordum, harika bir kültürel birikim kattı zihnime.

  Hepsini gerçekten çok sevdim ancak en hoşuma giden şairler olarak, Yves Bonnefoy, Carlos Drummond de Andrade, Sun Axelsson, Rocco Scotellaro, Raymond Carter, Friedrich Hölderlin’i gösterebilirim. Tamamen en çok şunu sevdim diyemem çünkü kitapta benim tarzıma yakın olan pek fazla şiir yoktu. Şiir açısından daha karamsar, depresif olanlar ve ölüm üzerine yazılmış olanlar ilgimi çekiyor çünkü o zaman içimde bir yerlerimin titrediği hissedebiliyorum. Çünkü o zaman yaşamanın ve bir hiç olmanın arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları kavrayabiliyorum, bir şeyleri daha da iyi anlamlandırabiliyorum.

Bir gün gelir ölüm de işe yaramaz.
Bir gün gelir bir komut olur yaşamak.
Yalnızca yaşamak, hiç kaçış olmadan. (s.127-de Andre)

  Kitapta genel olarak mutluluk, doğa, yaşam temaları işlenmiş şiirler var, her şiiri hissederek okumama karşın tamamen o karamsarlığı ve canlılığı verecek bir bütünle karşılaşmadım. Yukarıdaki şiir dizesi örneğin, Carlos Drummond de Andrade tarafından yazılmış. Birkaç defa okudum çünkü vermek istediği mesajı algılayabilmek ve tamamen kavrayabilmek, hislerinizi harekete geçirmek zordu. İçim titredi okurken, yaşamak önemli bazı şeyleri. Ama şiirin tamamına baktığımda işte, bu dizelerdeki doğallığı yakalayamadım. Araya sıkıştırılmış ince bir ayrıntıydı bu mesela.

  Genel olarak şiirleri sevdim, dünya edebiyatından, farklı ülkelerden ve yazarlardan, hepsinden bambaşka tatlar alarak damağımı zenginleştirdim. Bu kitabı –başta belirttiğim gibi- benim için özel kılan şey ise bir zamanlar nefes alabilen, kalbi atabilen ve benim için ilginç sayılabilecek birisinden sonra okuma fırsatı bulmamdı.

  Işıklar içinde uyusun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder