21 Ocak 2017 Cumartesi

Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Grigory Petrov
Sayfa Sayısı: 132
Çevirmen: Prof. Dr. Ali Haydar Bey
Hayat Yayınları
38. Baskı, Ankara, 2016
--

Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar, onlar kendi milletlerinin birer yansımasıdırlar. (s.33)

  Uzun zamandır okumak istediğim ve Mustafa Kemal Atatürk’ün müfredata sokmak istediği, her Türk insanın okuması gerektiğini söylediği kitaplardan bir tanesiydi. Okumaya geç kalınmışlık hissini üzerimden atmam zor olsa da, kitabın son sayfasını çevirmemle ağır bir duygu karmaşasının altına girmem bir oldu.

  İskandinavya bir çöldür, Finlandiya bir çöldür. Her tarafı buzullarla kaplı, verimli toprakların olmadığı, yıllar boyunca istilaya maruz kalmış bir çöl. Günümüze baktığımızda ise dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olduğunu görebiliyoruz, peki nasıl oldu bu? Grigory Petrov tarafından yazılan (bir nevi derlenen) bu kitap; bir halkın tüm imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan iş adamlarına kadar, her meslekten insanın halkla omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, ülkesini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir uygarlık mücadelesi verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak bir şekilde gözler önüne sermektedir. (Son kısım arka kapaktan alıntıdır.)

Ama asıl amacı insanları cennete hazırlamak yerine, yeryüzünü bir cennete dönüştürmekti. (s.8)

  Ön sözde neler yazıyor biliyor musunuz? Finler öyle bir millet ki, bağırmanın ve savaşmanın ne demek olduğunu bilmezler. Yüksek sesle asla konuşmazlar ki karşılarındaki insanı rahatsız etmesinler. İçki içmezler ve şiddetten kaçınırlar. Vagonlarda kimse sigara içmez, yerlere tükürmez ve asla yüksek sesle konuşmaz. 1500 nüfuslu olan Vyborg’da bile on iki adet büyük kitapçıları vardır.

  Beyaz Zambaklar Ülkesi’nin insanları, her şeyden önce başka insanların hak ve özgürlüklerini düşünürler. Orada özgürlüğün değeri büyüktür. Ama bu ülkede özgürlük demek, başkalarını rahatsız etmek değildir. (s.23)

  Bu insanları inceleyecek olan biri, onların sanki dünyamıza değil de, başka bir gezegene ait olduklarını zanneder. (s.21)

  Bir ülkeyi ileri götürmek demek, onun sınırlarını genişletmek, daha büyük toprak parçalarına sahip olmak demek, değildir. Ülken için çalışmak, cebinden önce vatanının geleceğini düşünmek ve yapacağın işlere (tarım, hayvancılık, temizleme, her ne olursa olsun) dört elle sarılmak büyük bir erdemin ve onurun temsilidir. Finler öyle bir halk ki işte, bütün bu özelliklerine hepsine sahipler.

Vatan için yaşamak, ülkenin ilerlemesi ve yükselmesi için çalışmak da, ülke için ölmek kadar şereflidir! (s.60)

  Şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’deki her bireye bu kitap okutulmuş olsa, hepsi gerçekten kitabın ana fikrini, vermek istediği mesajı kaparak harekete geçse şu anki konumumuz çok farklı olurdu. Avrupa’da hayvan olmanın bile, Türkiye’de insan olmaktan daha konforlu olduğunu bilmek, durumumuzun ne kadar içler acısı olduğunu gösteriyor.

Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. (s.43)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder