Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Grigory Petrov
Sayfa Sayısı: 132
Çevirmen: Prof. Dr. Ali Haydar Bey
Hayat Yayınları
38. Baskı, Ankara, 2016
--
Yöneticiler iyi veya
kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar, onlar kendi milletlerinin birer
yansımasıdırlar. (s.33)
Uzun zamandır okumak
istediğim ve Mustafa Kemal Atatürk’ün müfredata sokmak istediği, her Türk
insanın okuması gerektiğini söylediği kitaplardan bir tanesiydi. Okumaya geç kalınmışlık hissini
üzerimden atmam zor olsa da, kitabın son sayfasını çevirmemle ağır bir duygu
karmaşasının altına girmem bir oldu.
İskandinavya bir
çöldür, Finlandiya bir çöldür. Her tarafı buzullarla kaplı, verimli toprakların
olmadığı, yıllar boyunca istilaya maruz kalmış bir çöl. Günümüze baktığımızda
ise dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olduğunu görebiliyoruz, peki nasıl
oldu bu? Grigory Petrov tarafından yazılan (bir nevi derlenen) bu kitap; bir
halkın tüm imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç
aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere,
doktorlardan iş adamlarına kadar, her meslekten insanın halkla omuz omuza bir
dayanışma sergileyerek, ülkesini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük
bir uygarlık mücadelesi verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak bir şekilde
gözler önüne sermektedir. (Son kısım arka kapaktan alıntıdır.)
Ama asıl amacı
insanları cennete hazırlamak yerine, yeryüzünü bir cennete dönüştürmekti. (s.8)
Ön sözde neler
yazıyor biliyor musunuz? Finler öyle bir millet ki, bağırmanın ve savaşmanın ne
demek olduğunu bilmezler. Yüksek sesle asla konuşmazlar ki karşılarındaki
insanı rahatsız etmesinler. İçki içmezler ve şiddetten kaçınırlar. Vagonlarda
kimse sigara içmez, yerlere tükürmez ve asla yüksek sesle konuşmaz. 1500
nüfuslu olan Vyborg’da bile on iki adet büyük kitapçıları vardır.
Beyaz Zambaklar Ülkesi’nin insanları, her şeyden önce başka insanların
hak ve özgürlüklerini düşünürler. Orada özgürlüğün değeri büyüktür. Ama bu
ülkede özgürlük demek, başkalarını rahatsız etmek değildir. (s.23)
Bu insanları inceleyecek olan biri, onların
sanki dünyamıza değil de, başka bir gezegene ait olduklarını zanneder. (s.21)
Bir ülkeyi ileri
götürmek demek, onun sınırlarını genişletmek, daha büyük toprak parçalarına
sahip olmak demek, değildir. Ülken için çalışmak, cebinden önce vatanının
geleceğini düşünmek ve yapacağın işlere (tarım, hayvancılık, temizleme, her ne
olursa olsun) dört elle sarılmak büyük bir erdemin ve onurun temsilidir. Finler
öyle bir halk ki işte, bütün bu özelliklerine hepsine sahipler.
Vatan için yaşamak,
ülkenin ilerlemesi ve yükselmesi için çalışmak da, ülke için ölmek kadar
şereflidir! (s.60)
Şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’deki her
bireye bu kitap okutulmuş olsa, hepsi gerçekten kitabın ana fikrini, vermek
istediği mesajı kaparak harekete geçse şu anki konumumuz çok farklı olurdu.
Avrupa’da hayvan olmanın bile, Türkiye’de insan olmaktan daha konforlu olduğunu
bilmek, durumumuzun ne kadar içler acısı olduğunu gösteriyor.
Aydın olmak demek,
modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir.
Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. (s.43)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder