Sonsuzluğun Sonu (The End of
Eternity)
Isaac Asimov
Sayfa Sayısı: 239
Çeviren(-ler): Yosun
Erdemli-Alperen Keleş
Monokl Yayınları
1. Baskı, Aralık 2015,
İstanbul
--
Muhteşemdi, fazla muhteşemdi.
Isaac Asimov’un dahiyane zekası ve bilim kurgunun birleşimiyle beraber bir
süpernovanın içinde gibi hissettim kendimi adeta, başım dönüyor. Son sayfayı
okuduktan sonra beynimin ön lobları da hafifçe alev aldı.
Örneğine
rastlanmamış her şey bir diğerini ortaya çıkarıyordu. (s.39)
27. yüzyılda Sonsuzluk inşa ediliyor ve
böylelikle devrim niteliğinde bir olay gerçekleşmiş oluyor. Bir atom bombasının
patlaması, toplu katliamların gerçekleşmesi veya bir katilin meydana gelmemesi
gibi şeylere küçük dokunuşlarla müdahale ediyor ve olayların akışını
değiştirebiliyorlar. Gerçek dünyadan alınan bu insanlar Sonsuzlar olarak
adlandırılıyor ve rütbelere göre konumlandırılıyorlar. Bir teknisyen olan
Andrew Harlan da en üst konumlardan birine sahip, zamandaki bu değişikleri
yapan kişi, bir Teknisyen. Teknisyenler bir nevi soğuk nevale, kimseyle
iletişim kurmamaları gerek ve herkes onlardan çekiniyor. Hiçbir dişi varlığın
bulunmadığı bir ortamda da duygularından arınmış bir şekilde hayatta kalmaya
çalışıyorlar. Ancak Andrew’un Noÿs adı verilen bir kadınla karşılaşması ve ona
aşık olmasının ardından olaylar çok farklı yerlere sürükleniyor.
“Sonsuzlukta bile, şimdiki zaman, geçip gidiyor.”
(s.99)
Sakin bir şekilde başladı kitap, bilimle iç
içe ama kontrollü, okuyucuyu kavrayarak ilerliyor. Sonra ortalarda daha ne
olduğunu anlayamadan kendimi bir akıntının içinde buldum, kurtulamıyordum.
Sonlara doğru da zaten art arda bir sürü bomba patladı ve ben de yok oldum.
Muazzamdı.
Herkesin aşırı tepki verdiği polisiye
kitapların hiçbirinde şaşırma emaresi göstermedim ama bu kitapta çıldıracak
durumdaydım. Öyle bir kavrıyor ki okuyucuyu, böyle sersemleşmeye başlıyorsunuz
ve damarlarınızdan kan yerine bir süre sonra adrenalin akmaya başlıyor.
“Zamanda paradoks yoktur, çünkü Zaman paradokslardan
kasıtlı olarak kaçınır.” (s.101)
Andrew Harlan’dan nefret ettim. Biraz
düşününce aslında basit karakterlerden hoşlandığımı fark edebiliyorum ama az
biraz zeki olmadığında da o karakter benim için "eh" konumunda oluyor. Aynı
şey Andrew için de geçerli. Yaklaşımları ve davranışları süper sığ. İlkel
Tarih’e ilgi duyuyor, tamam, çok güzel, Sonsuzluk’ta bir Teknisyen ayrıca, harika
ama bir bütün olarak bakıldığında irite edici bir karakter.
Örnek 1 à sayfa 53’te diyor ki: “Bunu sormanız bile anlamsız,” dedi Harlan, öfkesi artıyordu.
“Elbiseleri bir teşhircininkine benziyor. (..)”
Bu cümle, Andrew’ya karşı olan olumsuz düşüncelerimin temelini
atmıştır. Kıza karşı hissettiği çekimi böyle bir yöntemle dışavurması kendisini
küçültmekten başka bir şeye yaramıyor veya sırf ona karşı duyduğu birtakım
şeyler yüzünden böyle konuşması da onu haklı çıkarmıyor.
Örnek 2 à sayfa 111’de diyor ki: Harlan ani bir şevkle, “Çünkü seni olduğun gibi istiyorum,” dedi.
“Tıpkı şimdi olduğun gibi. Değiştirilmeni istemiyorum. Hiçbir şekilde.”
ve: “Benim
için mi, Andrew? Benim için mi?”
Gözlerini
kaldırıp kızınkilere bakamadı. “Hayır,
Noÿs, kendim için. Seni kaybetmeye dayanamam.” (s.112)
İlk okuyuşta gayet tutkulu ve yerinde cümleler gibi görünüyor ama olayın gidişatına göre Andrew’un saplantılı olduğunun
bir kanıtı. Kızı Gerçeklik’ten alıp Sonsuzluk’a götürüyor, tek başına
bırakıyor, onun sadece kendine ait olmasını vurgulamak için de böyle bir cümle
kuruyor ve buram buram obsesiflik kokuyor. Tabi daha sonra öğrendiğimiz bazı şeylerle fikirlerimiz evrim geçirebilir, ama olsun, durum değerlendirmesi işte.
Fazla uzatmayayım, sayfa
202’te: “Bahsetmemiş miydim?” dedi
Harlan ani bir şaşkınlıkla. Bahsetmemiş miydi? Bunun hakkında epey düşünmüştü.
Bu konuda hiçbir şey söylememiş miydi?
Şu an burada yazdığı kadarıyla pek bir şey ifade
etmiyor gibi görünüyor ancak Twissell’e o kadar süre boyunca patladı, kızı
verin, kazanı düzeltin diye çıkıştı ama sonra da adam afallayınca fark etti ki
aslında hiçbir şey söylememiş!
Bu örnekler çoğaltılabilir. Sadece biraz daha
tutarlı ve zeki bir karakter olmasını arzulamıştım ama böyle olması gerektiğinin de farkındayım.
Bu kurguya yakışacak karakter zaten Andrew’dan başkası olamazdı, bu kurguyu
böyle yapan Andrew’dur. Onun bu sersem ve anlamsız hareketleri olmasa olayların
akışı ve pek çok yerde afallayışım olmazdı. Sağ olsun.
Voy gülümsedi.
“İşte bu kulağa kötü geliyor. Ne zaman birisi belirli bir alanda tam bilgi
sahibi olmadığını belirterek konuya girse, hemen ardından o alandaki kesin
kanaatlerini belirtecek demektir. (s.13)
Asimov, Zaman Mühendisliği, Zaman Felsefesi
gibi kavramları kitapta geçiriyor ve bu benim farklı ufuklara yelken açmamı
sağlıyor. Bunlar üzerinde durup düşünürken kalp atışım hızlandı ve farklı
şeyler düşlemeye başladım. Bu kısımda zihnimdeki her şeyi buraya dökmem gerek ama... Bir ama geldiğinde bu olumsuzlukla sonuçlanacak demektir, uzatmama gerek yok.
Kitapta üstüne basılmak istenen bir
nokta her olayın sonucu bir başkasının sebebi, bir sebep de diğerlerinin
sonucu olduğundan ötürü zamana müdahale etmek o kadar da doğru değil. İnsanlar
artık her şeye burunlarını sokmasa iyi olur. Diğer bir kısım da böyle bir şey gerçekleşmesinin getireceği çılgınlıklar silsilesi.
Enfesti.
Sonsuzluğun
başlangıcından, Yerkürenin boş olduğu noktaya kadar geçen her zamanın tüm
ayrıntılarını saptamak için çalışırız ve bütün olabilirliklerin sonsuz
ihtimallerini açıklamaya çalışırız, sonra da olandan daha iyi olan bir
olabilirlik seçeriz ve olanı olanilirliğe çevirmek için Zaman içinde nerede çok
ufak bir değişim yapmamız gerektiğine kadar veririz ve yeni bir olanımızo lur
ve yeni bir olabilir ararız, sonsuza dek ve sonsuza dek, (....) (s.69)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder