10 Ocak 2017 Salı

Sonsuzluğun Sonu (The End of Eternity)
Isaac Asimov
Sayfa Sayısı: 239
Çeviren(-ler): Yosun Erdemli-Alperen Keleş
Monokl Yayınları
1. Baskı, Aralık 2015, İstanbul
--

Muhteşemdi, fazla muhteşemdi. Isaac Asimov’un dahiyane zekası ve bilim kurgunun birleşimiyle beraber bir süpernovanın içinde gibi hissettim kendimi adeta, başım dönüyor. Son sayfayı okuduktan sonra beynimin ön lobları da hafifçe alev aldı.

  Örneğine rastlanmamış her şey bir diğerini ortaya çıkarıyordu. (s.39)

  27. yüzyılda Sonsuzluk inşa ediliyor ve böylelikle devrim niteliğinde bir olay gerçekleşmiş oluyor. Bir atom bombasının patlaması, toplu katliamların gerçekleşmesi veya bir katilin meydana gelmemesi gibi şeylere küçük dokunuşlarla müdahale ediyor ve olayların akışını değiştirebiliyorlar. Gerçek dünyadan alınan bu insanlar Sonsuzlar olarak adlandırılıyor ve rütbelere göre konumlandırılıyorlar. Bir teknisyen olan Andrew Harlan da en üst konumlardan birine sahip, zamandaki bu değişikleri yapan kişi, bir Teknisyen. Teknisyenler bir nevi soğuk nevale, kimseyle iletişim kurmamaları gerek ve herkes onlardan çekiniyor. Hiçbir dişi varlığın bulunmadığı bir ortamda da duygularından arınmış bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyorlar. Ancak Andrew’un Noÿs adı verilen bir kadınla karşılaşması ve ona aşık olmasının ardından olaylar çok farklı yerlere sürükleniyor.

“Sonsuzlukta bile, şimdiki zaman, geçip gidiyor.” (s.99)

  Sakin bir şekilde başladı kitap, bilimle iç içe ama kontrollü, okuyucuyu kavrayarak ilerliyor. Sonra ortalarda daha ne olduğunu anlayamadan kendimi bir akıntının içinde buldum, kurtulamıyordum. Sonlara doğru da zaten art arda bir sürü bomba patladı ve ben de yok oldum. Muazzamdı.

  Herkesin aşırı tepki verdiği polisiye kitapların hiçbirinde şaşırma emaresi göstermedim ama bu kitapta çıldıracak durumdaydım. Öyle bir kavrıyor ki okuyucuyu, böyle sersemleşmeye başlıyorsunuz ve damarlarınızdan kan yerine bir süre sonra adrenalin akmaya başlıyor.

“Zamanda paradoks yoktur, çünkü Zaman paradokslardan kasıtlı olarak kaçınır.” (s.101)

  Andrew Harlan’dan nefret ettim. Biraz düşününce aslında basit karakterlerden hoşlandığımı fark edebiliyorum ama az biraz zeki olmadığında da o karakter benim için "eh" konumunda oluyor. Aynı şey Andrew için de geçerli. Yaklaşımları ve davranışları süper sığ. İlkel Tarih’e ilgi duyuyor, tamam, çok güzel, Sonsuzluk’ta bir Teknisyen ayrıca, harika ama bir bütün olarak bakıldığında irite edici bir karakter.

  Örnek 1 à sayfa 53’te diyor ki: “Bunu sormanız bile anlamsız,” dedi Harlan, öfkesi artıyordu. “Elbiseleri bir teşhircininkine benziyor. (..)”

  Bu cümle, Andrew’ya karşı olan olumsuz düşüncelerimin temelini atmıştır. Kıza karşı hissettiği çekimi böyle bir yöntemle dışavurması kendisini küçültmekten başka bir şeye yaramıyor veya sırf ona karşı duyduğu birtakım şeyler yüzünden böyle konuşması da onu haklı çıkarmıyor.

  Örnek 2 à sayfa 111’de diyor ki: Harlan ani bir şevkle, “Çünkü seni olduğun gibi istiyorum,” dedi. “Tıpkı şimdi olduğun gibi. Değiştirilmeni istemiyorum. Hiçbir şekilde.”

ve:  “Benim için mi, Andrew? Benim için mi?”
  Gözlerini kaldırıp kızınkilere bakamadı. “Hayır, Noÿs, kendim için. Seni kaybetmeye dayanamam.” (s.112)

  İlk okuyuşta gayet tutkulu ve yerinde cümleler gibi görünüyor ama olayın gidişatına göre Andrew’un saplantılı olduğunun bir kanıtı. Kızı Gerçeklik’ten alıp Sonsuzluk’a götürüyor, tek başına bırakıyor, onun sadece kendine ait olmasını vurgulamak için de böyle bir cümle kuruyor ve buram buram obsesiflik kokuyor. Tabi daha sonra öğrendiğimiz bazı şeylerle fikirlerimiz evrim geçirebilir, ama olsun, durum değerlendirmesi işte.

  Fazla uzatmayayım, sayfa 202’te: “Bahsetmemiş miydim?” dedi Harlan ani bir şaşkınlıkla. Bahsetmemiş miydi? Bunun hakkında epey düşünmüştü. Bu konuda hiçbir şey söylememiş miydi?

  Şu an burada yazdığı kadarıyla pek bir şey ifade etmiyor gibi görünüyor ancak Twissell’e o kadar süre boyunca patladı, kızı verin, kazanı düzeltin diye çıkıştı ama sonra da adam afallayınca fark etti ki aslında hiçbir şey söylememiş!

  Bu örnekler çoğaltılabilir. Sadece biraz daha tutarlı ve zeki bir karakter olmasını arzulamıştım ama böyle olması gerektiğinin de farkındayım. Bu kurguya yakışacak karakter zaten Andrew’dan başkası olamazdı, bu kurguyu böyle yapan Andrew’dur. Onun bu sersem ve anlamsız hareketleri olmasa olayların akışı ve pek çok yerde afallayışım olmazdı. Sağ olsun.

  Voy gülümsedi. “İşte bu kulağa kötü geliyor. Ne zaman birisi belirli bir alanda tam bilgi sahibi olmadığını belirterek konuya girse, hemen ardından o alandaki kesin kanaatlerini belirtecek demektir. (s.13)

  Asimov, Zaman Mühendisliği, Zaman Felsefesi gibi kavramları kitapta geçiriyor ve bu benim farklı ufuklara yelken açmamı sağlıyor. Bunlar üzerinde durup düşünürken kalp atışım hızlandı ve farklı şeyler düşlemeye başladım. Bu kısımda zihnimdeki her şeyi buraya dökmem gerek ama... Bir ama geldiğinde bu olumsuzlukla sonuçlanacak demektir, uzatmama gerek yok.

  Kitapta üstüne basılmak istenen bir nokta her olayın sonucu bir başkasının sebebi, bir sebep de diğerlerinin sonucu olduğundan ötürü zamana müdahale etmek o kadar da doğru değil. İnsanlar artık her şeye burunlarını sokmasa iyi olur. Diğer bir kısım da böyle bir şey gerçekleşmesinin getireceği çılgınlıklar silsilesi. 

  Enfesti.

  Sonsuzluğun başlangıcından, Yerkürenin boş olduğu noktaya kadar geçen her zamanın tüm ayrıntılarını saptamak için çalışırız ve bütün olabilirliklerin sonsuz ihtimallerini açıklamaya çalışırız, sonra da olandan daha iyi olan bir olabilirlik seçeriz ve olanı olanilirliğe çevirmek için Zaman içinde nerede çok ufak bir değişim yapmamız gerektiğine kadar veririz ve yeni bir olanımızo lur ve yeni bir olabilir ararız, sonsuza dek ve sonsuza dek, (....) (s.69)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder