Umut Bıçağı (The Knife of Never Letting Go [Chaos Walking #1])
Patrick Ness
Sayfa Sayısı: 472
Çevirmen: Kerem Işık
Delidolu Yayınları
2.Baskı, Ocak 2014
--
Beklediğimden,
beklemediğim şekilde çok daha iyiydi. Başlarda sıkıldığımı ve dudak büktüğümü
anımsıyorum ama kitabın son cümlesini okuduğumda düşüncelerim adeta bir evrim
geçirmiş ve tepetaklak değişmişti.
Kitap bir distopa. Ses adı verilen bir virüs
salgını kasabadaki tüm kadınları yok etmiş ve erkeklerden geriye çok az bir
topluluk kalmıştır. Bilgilere göre de bu hastalık, Manklar (bir nevi uzaylılar)
tarafından Prentisstown’a yaydırılıyor. Buna göre de herkes birbirinin
kafasının içindeki sesi duyabiliyor ve sonsuz bir gürültü hakim, Ses olarak
adlandırılıyor bu durum ve feci derecede korkunç. Ek olarak, 13 yaşına gelmiş
her bir birey de oğlanlıktan çıkarak yetişkinliğe adım atıyor ve ona göre muamele
görüyor, bazı bilgileri öğrenebiliyor. Ana karakterimiz olan Todd Hewitt’in ise
on üçüne basmasına daha bir ay kadar bir süre var ve kasabadaki tek oğlan
kendisi. Bir gün, tesadüf eseri Ses’in duyulmadığı bir yer buluyor ve işte
olaylar da bundan sonra hareketleniyor.
Yani unutulmaması gereken şey, burada, her şeyi
anlatırken söyleyebileceklerim içinde en önemli olanı, Sesin gerçeklik
olmadığıdır, Ses erkeklerin gerçek olmasını istediği şeydir ve bu ikisi
arasındaki kahrolası fark öyle büyüktür ki dikkatli olmazsanız sizi
öldürebilir, bekleyin ve görün. (s.29)
Çeviride yabancı dildeki aksanları verebilmek
için “okuyom, geliyom, diil” tarzı kelimeler sıklıkla kullanılmış ve bence çok
da güzel olmuş. Hem orijinalleştiriyor, hem de o atmosferi tamamen sizin
içinize işletiyor. Daha çok hakim olabiliyorsunuz bir şeylere. Aşağıda örnekler
olacaktır.
Tüm dünyan geleceği olmayan Sesle dolu bir kasabaysa,
bazen gidecek yerin olmasa bile gitmek zorundasındır. (s.26)
Başlangıçta birkaç kısım “Talihsiz Serüvenler
Dizisi’ni” anımsattı bana. İşleniş veya konu bakımından kesinlikle değil, sadece
her ortamda Aaron’la karşılaşmaktan ötürü. Tabi ki kitabın sonunu okuduğumda
her şey rayına oturdu ve ben de düşüncelerim için derin bir hüzün duydum.
Alakası yokmuş.
Ana karakerin bir çocuk olmasının kimseyi
yanıltmasını istemem, böyle bir şeyi düşünecek kadar da ön yargılı olunmasını
da doğru bulmuyorum ve beni kendisine hayran bıraktığını da söylemekten bir
çekince duymuyorum. Olgunluk derecesi o kadar yüksek ki, o kadar sahiplenici,
koruyucu ve kollayıcı ki, inatçılığını görmezden çok rahatça gelebiliyorsunuz.
Manchee var bir de tabi. Onun hakkında fazla
şey söylersem, kitap hakkında fazla ayrıntılı bilgi vermiş olacağım ama ona
karşı duyduğum sevgi paha biçilemez. Gerçekten böyle bir köpek, böyle bir canlı yok ya,
gerçekten yok. Kollarıma almak ve sabahlara kadar sarılmak isterdim ona. Canım.
Kitabın ortalarını da hızla okuyordum, bir
oturuşta üç yüz sayfa rahat okudum ama son kısımların verdiği duygular
gerçekten paha biçilemez. Boğazıma sanki bir yumru oturmuş, yutkunuyorum,
yutkunuyorum ama geçeceği yerde daha da büyüyor sanki. Böyle bir şey, böyle bir
afallama ve şaşırma hissiyatı. Dağıldım ben galiba biraz.
Devamlı tebessüm etmemin yanı sıra sesli
güldüğüm kısımlar da çok oldu. Hani kitap o kadar samimi, cümleler o kadar
içten ki dudaklarınız iki yana kıvırmadan maalesef yapamıyorsunuz. Ahım şahım
ve donanımlı cümlelere yok, gerek de yok zaten ama o doğallık sizi sımsıkı
kavrıyor. Bayılıyorum.
Savaşlar, cinayetler, ölümler, kadın
cinayetleri, katliamlar. Yazar sunmuş: seç, beğen, al. Ben en çok karşılaştıklarımı
attım sepetime, kitapta bunlara karşı atfedilen şeyleri de bir kenara yazdım.
Bir okuyucu olarak, modern dünyamıza yaptığı atıfları hayranlıkla karşıladığımı
söylemem gerekiyor. İnsanın ne kadar vahşi, kibirli ve canavarca bir karaktere
sahip olduğunu, kibrinin her şeyi aşıp yok edebileceğini görebiliyoruz. Her
şeye sahip olma, her şeye hükmetme arzusuyla öyle bir yanıp tutuşuyor ki önüne
çıkan herkesi öldürebilir, intikamını tüm doğadan alabilir. Serinin üçüncü (son) kitabının adı da: İnsan Denen Canavar.
Kitap bitince sanki çeneme bir yumruk yemişim gibi
hissettim ama nedense karnım feci ağrıdı, göz kapaklarım titreşti. İkinci
kitabı elimin altında olsaydı hemen başlardım ama maalesef değil. Ayrıca, seni
özledim Manchee.
Alıntılar:
Ve sonra günün birinde Başkan
Prentiss tüm kitapları yakmaya karar verdi, tek tek her birini, erkeklerin
evindekileri bile, çünkü görünüşe bakılırsa kitaplar da zararlıydı ve aslında
uysal bir adam olan ama sınıfta viski içerek sert bir adama dönüşen Bay Royal
istifa edip silahıyla intihar etti ve bu da eğitimimin sonu oldu. (s.24)
Yani imkansız bir şey gerçek
olmak zorunda. (s.21)
Bugün Bay Fox nefes
alamamaktan yakınıyor, eğer bu kadar çok sigara içmeseydi ciddiye alınabilirdi.
(s.31)
Ama işte böyle bişey. Ses
sestir. Gürültü patırtıdır ve genellikle sesler, düşünceler ve görüntülerden
oluşan büyük bi çorba halini alır ve ona dayanarak mantıklı saptamalar yapmak
çoğu zaman imkansızdır. (s.47)
“Çünkü bilgi tehlikelidir,”
diyor, (s.57)
Her şey ve hiçbi şey. Her
şeyi söyleyemiceğin için hiçbi şey söyleyemezsin. (s.59)
Ama bıçak yalnız herhangi
bişey diildir, öyle di mi? Bir seçimdir, yaptığınız bir şeydir. Bir bıçak, evet
ya da hayır, kes ya da kesme, öl ya da ölme der. Bir bıçak verdiğiniz kararı
alıp dünyaya fırlatır ve asla geri dönüşü yoktur. (s.86)
Bugün şans bizimle uğraşma
istiyomuş gibi görünmediğinden, ters gidebilecek bişeyler varsa muhtemelen ters
gidecektir. (s.91)
Şans sizden yana diilse
karşınızdadır. (s.94)
Belki de ölmüyosunuzdur gibi
bi bir cümlede kullanılan belki çok da rahatlatıcı diildir herhalde. (s.109)
Kimse senin için bişey
yapmıyo. Eğer sen değiştirmezsen hiçbi şey değişmiyo. (s.112)
Yeterince şey bilmezsen dünya
çok tehlikeli bir hal alıyor. (s.141)
Eğer bir yer sana uymazsa bir
başkasını bulursun. Her yöne sonsuz özgürlük. Dünyada bundan daha kıyak bişey
olabilir mi? (s.162)
“Başka kimsesi olmayan iki
insanın arkadaş olması her zaman iyidir.” (s.168)
“Buranın lideri falan mısın?”
diye soruyorum.
“Falanım, Todd evlat. (...)”
(s.176)
Hayır gibi değil, gerçekten
öyle ve asık yaşam bu, hiçbir güvence ya da yanıt bulamadan koşmak, hiç
durmadan hareket etmek. (s.227)
“Babam her zaman ne derdi
biliyo musun, Todd Hewitt?” diyerek bana bakıyor. “Bıçak yannızca onu tutan el
kadar iyidir.” (s.255)
Acı çok fazla çok fazla çok
fazla ve başım ellerimin arasında ve arkaya doğru sendeliyorum ve ağzım
içindeki karanlığın asla bitmeyecek çığlığıyla açılmış. (s.345)
Hayat adil değil.
Değil işte.
Hiçbir zaman. (s.395)
Anlamsızca ve aptalca, üstelik yalnızca dertler, acılar ve
size zarar vermek isteyen insanlar var. Hiçbi şeyi ya da kimseyi sevemezsiniz
çünkü elinizden alınır yahut mahvedilir ve tek başınıza kalıp sürekli mücadele
ederek yalnızca hayatta kalabilmek için sürekli kaçmak zorunda kalırsınız.
Bu hayatta güzel hiçbi şey yok. Hem de hiçbir yerde.
Ne kahrolası anlamı var ki? (s.396)
Savaş insanları canavarlaştırır, dediğini duyuyorum Ben’in.
Bir canavar da bize doğru yaklaşıyor. (s.423)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder