16 Ocak 2017 Pazartesi


Umut Bıçağı (The Knife of Never Letting Go [Chaos Walking #1])
Patrick Ness
Sayfa Sayısı: 472
Çevirmen: Kerem Işık
Delidolu Yayınları
2.Baskı, Ocak 2014
 --
  Beklediğimden, beklemediğim şekilde çok daha iyiydi. Başlarda sıkıldığımı ve dudak büktüğümü anımsıyorum ama kitabın son cümlesini okuduğumda düşüncelerim adeta bir evrim geçirmiş ve tepetaklak değişmişti.

  Kitap bir distopa. Ses adı verilen bir virüs salgını kasabadaki tüm kadınları yok etmiş ve erkeklerden geriye çok az bir topluluk kalmıştır. Bilgilere göre de bu hastalık, Manklar (bir nevi uzaylılar) tarafından Prentisstown’a yaydırılıyor. Buna göre de herkes birbirinin kafasının içindeki sesi duyabiliyor ve sonsuz bir gürültü hakim, Ses olarak adlandırılıyor bu durum ve feci derecede korkunç. Ek olarak, 13 yaşına gelmiş her bir birey de oğlanlıktan çıkarak yetişkinliğe adım atıyor ve ona göre muamele görüyor, bazı bilgileri öğrenebiliyor. Ana karakterimiz olan Todd Hewitt’in ise on üçüne basmasına daha bir ay kadar bir süre var ve kasabadaki tek oğlan kendisi. Bir gün, tesadüf eseri Ses’in duyulmadığı bir yer buluyor ve işte olaylar da bundan sonra hareketleniyor.

Yani unutulmaması gereken şey, burada, her şeyi anlatırken söyleyebileceklerim içinde en önemli olanı, Sesin gerçeklik olmadığıdır, Ses erkeklerin gerçek olmasını istediği şeydir ve bu ikisi arasındaki kahrolası fark öyle büyüktür ki dikkatli olmazsanız sizi öldürebilir, bekleyin ve görün. (s.29)

  Çeviride yabancı dildeki aksanları verebilmek için “okuyom, geliyom, diil” tarzı kelimeler sıklıkla kullanılmış ve bence çok da güzel olmuş. Hem orijinalleştiriyor, hem de o atmosferi tamamen sizin içinize işletiyor. Daha çok hakim olabiliyorsunuz bir şeylere. Aşağıda örnekler olacaktır.

Tüm dünyan geleceği olmayan Sesle dolu bir kasabaysa, bazen gidecek yerin olmasa bile gitmek zorundasındır. (s.26)

  Başlangıçta birkaç kısım “Talihsiz Serüvenler Dizisi’ni” anımsattı bana. İşleniş veya konu bakımından kesinlikle değil, sadece her ortamda Aaron’la karşılaşmaktan ötürü. Tabi ki kitabın sonunu okuduğumda her şey rayına oturdu ve ben de düşüncelerim için derin bir hüzün duydum. Alakası yokmuş.

  Ana karakerin bir çocuk olmasının kimseyi yanıltmasını istemem, böyle bir şeyi düşünecek kadar da ön yargılı olunmasını da doğru bulmuyorum ve beni kendisine hayran bıraktığını da söylemekten bir çekince duymuyorum. Olgunluk derecesi o kadar yüksek ki, o kadar sahiplenici, koruyucu ve kollayıcı ki, inatçılığını görmezden çok rahatça gelebiliyorsunuz.

  Manchee var bir de tabi. Onun hakkında fazla şey söylersem, kitap hakkında fazla ayrıntılı bilgi vermiş olacağım ama ona karşı duyduğum sevgi paha biçilemez. Gerçekten böyle bir köpek, böyle bir canlı yok ya, gerçekten yok. Kollarıma almak ve sabahlara kadar sarılmak isterdim ona. Canım.

  Kitabın ortalarını da hızla okuyordum, bir oturuşta üç yüz sayfa rahat okudum ama son kısımların verdiği duygular gerçekten paha biçilemez. Boğazıma sanki bir yumru oturmuş, yutkunuyorum, yutkunuyorum ama geçeceği yerde daha da büyüyor sanki. Böyle bir şey, böyle bir afallama ve şaşırma hissiyatı. Dağıldım ben galiba biraz.

  Devamlı tebessüm etmemin yanı sıra sesli güldüğüm kısımlar da çok oldu. Hani kitap o kadar samimi, cümleler o kadar içten ki dudaklarınız iki yana kıvırmadan maalesef yapamıyorsunuz. Ahım şahım ve donanımlı cümlelere yok, gerek de yok zaten ama o doğallık sizi sımsıkı kavrıyor. Bayılıyorum.

 Savaşlar, cinayetler, ölümler, kadın cinayetleri, katliamlar. Yazar sunmuş: seç, beğen, al. Ben en çok karşılaştıklarımı attım sepetime, kitapta bunlara karşı atfedilen şeyleri de bir kenara yazdım. Bir okuyucu olarak, modern dünyamıza yaptığı atıfları hayranlıkla karşıladığımı söylemem gerekiyor. İnsanın ne kadar vahşi, kibirli ve canavarca bir karaktere sahip olduğunu, kibrinin her şeyi aşıp yok edebileceğini görebiliyoruz. Her şeye sahip olma, her şeye hükmetme arzusuyla öyle bir yanıp tutuşuyor ki önüne çıkan herkesi öldürebilir, intikamını tüm doğadan alabilir. Serinin üçüncü (son) kitabının adı da: İnsan Denen Canavar.

  Kitap bitince sanki çeneme bir yumruk yemişim gibi hissettim ama nedense karnım feci ağrıdı, göz kapaklarım titreşti. İkinci kitabı elimin altında olsaydı hemen başlardım ama maalesef değil. Ayrıca, seni özledim Manchee.

 Alıntılar:

Ve sonra günün birinde Başkan Prentiss tüm kitapları yakmaya karar verdi, tek tek her birini, erkeklerin evindekileri bile, çünkü görünüşe bakılırsa kitaplar da zararlıydı ve aslında uysal bir adam olan ama sınıfta viski içerek sert bir adama dönüşen Bay Royal istifa edip silahıyla intihar etti ve bu da eğitimimin sonu oldu. (s.24)

Yani imkansız bir şey gerçek olmak zorunda. (s.21)

Bugün Bay Fox nefes alamamaktan yakınıyor, eğer bu kadar çok sigara içmeseydi ciddiye alınabilirdi. (s.31)

Ama işte böyle bişey. Ses sestir. Gürültü patırtıdır ve genellikle sesler, düşünceler ve görüntülerden oluşan büyük bi çorba halini alır ve ona dayanarak mantıklı saptamalar yapmak çoğu zaman imkansızdır. (s.47)

“Çünkü bilgi tehlikelidir,” diyor, (s.57)

Her şey ve hiçbi şey. Her şeyi söyleyemiceğin için hiçbi şey söyleyemezsin. (s.59)

Ama bıçak yalnız herhangi bişey diildir, öyle di mi? Bir seçimdir, yaptığınız bir şeydir. Bir bıçak, evet ya da hayır, kes ya da kesme, öl ya da ölme der. Bir bıçak verdiğiniz kararı alıp dünyaya fırlatır ve asla geri dönüşü yoktur. (s.86)

Bugün şans bizimle uğraşma istiyomuş gibi görünmediğinden, ters gidebilecek bişeyler varsa muhtemelen ters gidecektir. (s.91)

Şans sizden yana diilse karşınızdadır. (s.94)

Belki de ölmüyosunuzdur gibi bi bir cümlede kullanılan belki çok da rahatlatıcı diildir herhalde. (s.109)

Kimse senin için bişey yapmıyo. Eğer sen değiştirmezsen hiçbi şey değişmiyo. (s.112)

Yeterince şey bilmezsen dünya çok tehlikeli bir hal alıyor. (s.141)

Eğer bir yer sana uymazsa bir başkasını bulursun. Her yöne sonsuz özgürlük. Dünyada bundan daha kıyak bişey olabilir mi? (s.162)

“Başka kimsesi olmayan iki insanın arkadaş olması her zaman iyidir.” (s.168)

“Buranın lideri falan mısın?” diye soruyorum.
“Falanım, Todd evlat. (...)” (s.176)

Hayır gibi değil, gerçekten öyle ve asık yaşam bu, hiçbir güvence ya da yanıt bulamadan koşmak, hiç durmadan hareket etmek. (s.227)

“Babam her zaman ne derdi biliyo musun, Todd Hewitt?” diyerek bana bakıyor. “Bıçak yannızca onu tutan el kadar iyidir.” (s.255)

Acı çok fazla çok fazla çok fazla ve başım ellerimin arasında ve arkaya doğru sendeliyorum ve ağzım içindeki karanlığın asla bitmeyecek çığlığıyla açılmış. (s.345)

Hayat adil değil.
 Değil işte.
Hiçbir zaman. (s.395)
  
Anlamsızca ve aptalca, üstelik yalnızca dertler, acılar ve size zarar vermek isteyen insanlar var. Hiçbi şeyi ya da kimseyi sevemezsiniz çünkü elinizden alınır yahut mahvedilir ve tek başınıza kalıp sürekli mücadele ederek yalnızca hayatta kalabilmek için sürekli kaçmak zorunda kalırsınız.
Bu hayatta güzel hiçbi şey yok. Hem de hiçbir yerde.
Ne kahrolası anlamı var ki? (s.396)

Savaş insanları canavarlaştırır, dediğini duyuyorum Ben’in.

Bir canavar da bize doğru yaklaşıyor. (s.423)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder