25 Ekim 2016 Salı


Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go)
Kazuo Ishiguro
Çeviren: Mine Haydaroğlu
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 271
İstanbul, Eylül 2016, 12. Baskı

**
Defalarca kez bakıştıktan sonra bir gün alıp okumaya başlarsınız. Bilirsiniz, belki de bilmenize kalmadan hisleriniz size yardımcı olur ve okuduğunuz kitabın mükemmel bir kitap olmadığını anlarsınız. Hatta bakarsınız, olumsuz yorumları görürsünüz ve bir anda moraliniz yerle bir olur, uzun günler ardına itiliverilir. Ama işte o bir gün gelince de okumanızı engelleyecek hiçbir engel kalmaz karşınızda, sadece zamanlama meselesi sanırım.

  2 sene boyunca bakıştım Beni Asla Bırakma ile, karşılıklı etkileşim için uzun bir süre olduğu kanısına vardım daha sonra. O zamanlarda lise sınavına hazırlanıyordum, (aradan uzun yıllar geçmiş gibi söyledim ama peh, sadece 2 sene öncesi) ve tesadüf eseri bir kurs çıkışında, kitapçıda karşılaştım. Başından beri, elime almadan önce de bir aşk kitabı olmadığını biliyordum, mükemmel bir kitap olmadığını da biliyordum ama beni bir şekilde etkileyeceğini de hissetmiştim.

Sanırım gerçek şu ki, o yaşlarda çoğu çocuk böyle yapar; belirli bir nedeniniz yoktur, sadece yaparsınız aklınıza geleni. Yaparsınız, çünkü güldüreceğini sanırsınız ya da bir tepki yaratacak mı diye merak edersiniz. Daha sonra yaptıklarınızı açıklamanız istendiğinde hiçbir manası yokmuş gibi gelir. (s.26)

  Kitap türü bakımından bilim kurgu ve distopya şeklinde adlandırılabilir. Adı Beni Asla Bırakma ama bu kitabın içindeki bir başka şey ile bağdaşıyor, türünün romantik olduğu söylenemez. Birinci ağızdan anlatılıyor ve anlatıcımız, Kathy H. Yatılı ve sadece özel çocuklar için hazırlanmış olan bir okulda yetişiyor Kathy. Oradaki öğrencilerin hiçbiri Hailsham’dan önceki yaşamlarını veya dış dünyayı hatırlamıyorlar. Özel eğitmenler tarafından yetiştiriliyor ve ileriki yaşamları için hazırlanıyorlar. Sonsuza kadar Hailsham’da kalmayacaklar çünkü, gerçek dünyaya adım atacaklar ve kendileri için hazırlanmış görevi yerine getirecekler, kaderleri çok önceden yazılmış, seçim şansları yok.  Sonrasında ise bazı sorgulamalar başlıyor ve böylece akıp gidiyor kitap.

  Durgun kitaplar pek sevilmez genelde, hareketlilik istenir ama ben bu işleyişe bitiyorum işte. Ana karakterin ağzından anlatılan olaylar silsilesi beni en çok etkileyen kitaplardan oluyor, yavaş yavaş ve sakince. Yazar kitapta bir yerde dan diye sizi şok edecek bir şey yapmıyor, kitap bitince bazen boşlukta kalmış gibi hissedebiliyorsunuz, devamı nerede ya? durumuna dönüşebiliyor, ama benim yüzümde sadece bir tebessüm oluşuyor böyle zamanlarda, azıcık da göğsümde bir sızı, bu gerçekten oluyor, kasıldığımı hissedebiliyorum.

Dedi ki, yaratıcı olmak istemiyorsam, eğer gerçekten böyle hissediyorsam, bunda hiç sorun yokmuş. Bunda yanlış bir şey yok, dedi. (s.30)

  Bu kitapta da öyle oldu işte. Mükemmel bir kitap mı? Hayır, değil. Çok mu harika bir kurgusu var? Hayır, yok. İnsanı aşırı sarsıcı ve yerinden oynatıcı mı? Maalesef. Berrak ve duru bir su düşünün, onun kadar durgun, onun kadar sade. Geçmişi anlatıyor Kathy, anlatıyor, anlatıyor sonra dönüyor günümüze ve sorgulamalardan, gerçeklerden bahsediyor –ki gerçekler çok acıtır biliriz.

Çok yazık Kath, çünkü birbirimizi bütün hayatımız boyunca sevdik. Ama sonuçta, sonsuza kadar birlikte olamayız. (s.267)

  Daha güzel bir distopya yaratılabilirdi belki, belki karakterler daha özenli olurdu, belki daha sarsıcı ve ayakları yere basan bir kitap olabilirdi ama yazarın ne bileyim, bunu amaçladığını sanmıyorum ben. Kitabı okurken hiçbir yerde yazarın bizi hırpalayacağını veya silkeceğini düşünmedim. Başından, anlatıştan anlamıştım zaten. Belki bu kadar övgü abartı olabilir bu kitap için ama açıkçası bu kısmı pek takmıyorum, bana hissettirdiklerine odaklanıyorum daha çok.

  Mutlu son yok kitapta, sonlar nasıl mutlu olabilir ki zaten diye bir kalıp vardı, çoğu zaman karşılaşırız bu sözle. Mutlu sayılan sonlar sanırım devamı gelmediği için böyle bir tahta oturtuluyorlar. Bir döngüye girip sonsuza kadar yerlerinde sekmek ve belki de bunu zerre umursamadıkları için. Beni Asla Bırakma’nın son sayfasını okurken gözlerimin nemlendiğini hissettim ve midem kasıldı. Olması gereken son buydu, elbette başka alternatifim veya sona sitem ettiğim de yok, memnunum ama demek istediğim, geriye kalan karakterin hayatı devam edecek ve onun girdiği döngü huzur veya mutluluk içermeyecek.

her birimizin korkuları ve istekleriyle yüzleşmeye kaçtığı, hiç yoktan yaratılmış küçük özel köşeler. Ama bu tür duygulara sahip olmak o dönemde bize yanlış geliyordu; kendimizi hayal kırıklığına uğratabileceğimizi hissediyorduk. (s.77)

  Başlarda Tommy’i yadırgadım. Sonuçta insanlar onunla çok dalga geçiyordu, ama bu o kadar da ciddiye alınıp sinir krizi geçirtecek bir konu değildi diye düşündüm, çok kereler düşündüm bunu ama zorbalığı hepimiz biliriz. Özellikle çocukların yetişkinlerden daha acımasız olduğu gerçeği var bir de, Sineklerin Tanrısı’nda çok güzel değinilmişti buna. Zorbalığı biz tahmin edemeyiz, ortada ufacık denebilecek bile bir şey olsa bile, onun bir insanın üzerinde ne gibi yaralar açıp onu nasıl da kanatacağına dair ufacık bir fikrimiz yoktur. Geçenlerde kollarımda ağlayan en yakın arkadaşım gibi, diğerleri fark etmiyor bunu ama ben anlıyorum, anlayabiliyorum canının ne kadar yandığını veya daha adını bilmediğim diğer insanlar gibi, insanların üzerinde açılan, bizim küçümsediğimiz yaraların onları ölüme kadar götüreceğine dair bir fikrimiz yok bence, ve olamayacak da, atıp tutmak ve linç kültürü en sevdiğimiz şeyler olduğundandır belki, kim bilir.

“Yanından geçip giderken eleştirmek kolay,”dedim.
“Dünyadaki en kolay şey,” dedi Tommy. (s.216)

  Eleştirdiği şeyleri de anlıyorum bir nevi yazarın. İnsanların tatminsiz ve bencil canlılar olduğu, kendi yaşamları uğruna her şeyi feda edebilecekleri ve hiçbir şeyi umursamadıklarını ifade ediyor. İnsanoğlu o kadar korkunç bir şey ki, sırf kendi uğruna her şeyi sömürgeleştirebilir.

Daha bilimsel, verimli bir dünya, evet. Eskiden beri var olan hastalıklara çareler bulan bir dünya. Çok iyi. Ama aynı zamanda katı, zalim bir dünya. (s.256)

  En sevdiğim kitap olmadı, beni en çok etkileyen kitap da. Ama midemdeki kasılmaları, duygularımın çırpınışlarını her şeyden daha çok hissettim, hıçkıra hıçkıra ağlamadım ama hafifçe nemlenen fakat akmamakta direnen gözyaşlarımın orada olduğunu biliyordum. Ve sadece bu kadarcık şey, bana tüm duyguları yaşatmaya yetti. 

-(spoiler)-

Geçen gün hatıraların, hatta en değerli hatıraların bile ne kadar çabuk yok olduğundan şikayet eden bir bağışçımla konuşuyordum. Fakat ben ona katılmıyorum. Em değerli hatıralarımın yok olduğunu düşünemiyorum bile. Ruth’u kaybettim, sonra da Tommy’i, ama onlarla ilgili hatıralarımı kaybetmeyeceğim. (s.269)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder