Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go)
Kazuo Ishiguro
Çeviren: Mine Haydaroğlu
Yayınevi: Yapı Kredi
Yayınları
Sayfa Sayısı: 271
İstanbul, Eylül 2016, 12.
Baskı
**
Defalarca kez bakıştıktan sonra bir gün alıp okumaya başlarsınız.
Bilirsiniz, belki de bilmenize kalmadan hisleriniz size yardımcı olur ve
okuduğunuz kitabın mükemmel bir kitap olmadığını anlarsınız. Hatta bakarsınız,
olumsuz yorumları görürsünüz ve bir anda moraliniz yerle bir olur, uzun günler
ardına itiliverilir. Ama işte o bir gün gelince de okumanızı engelleyecek
hiçbir engel kalmaz karşınızda, sadece zamanlama meselesi sanırım.
2 sene boyunca bakıştım
Beni Asla Bırakma ile, karşılıklı etkileşim için uzun bir süre olduğu kanısına
vardım daha sonra. O zamanlarda lise sınavına hazırlanıyordum, (aradan uzun
yıllar geçmiş gibi söyledim ama peh, sadece 2 sene öncesi) ve tesadüf eseri bir
kurs çıkışında, kitapçıda karşılaştım. Başından beri, elime almadan önce de bir
aşk kitabı olmadığını biliyordum, mükemmel bir kitap olmadığını da biliyordum ama
beni bir şekilde etkileyeceğini de hissetmiştim.
Sanırım gerçek şu ki, o yaşlarda çoğu çocuk böyle yapar; belirli
bir nedeniniz yoktur, sadece yaparsınız aklınıza geleni. Yaparsınız, çünkü
güldüreceğini sanırsınız ya da bir tepki yaratacak mı diye merak edersiniz.
Daha sonra yaptıklarınızı açıklamanız istendiğinde hiçbir manası yokmuş gibi
gelir. (s.26)
Kitap türü bakımından
bilim kurgu ve distopya şeklinde adlandırılabilir. Adı Beni Asla Bırakma ama bu
kitabın içindeki bir başka şey ile bağdaşıyor, türünün romantik olduğu
söylenemez. Birinci ağızdan anlatılıyor ve anlatıcımız, Kathy H. Yatılı ve
sadece özel çocuklar için hazırlanmış olan bir okulda yetişiyor Kathy. Oradaki
öğrencilerin hiçbiri Hailsham’dan önceki yaşamlarını veya dış dünyayı
hatırlamıyorlar. Özel eğitmenler tarafından yetiştiriliyor ve ileriki
yaşamları için hazırlanıyorlar. Sonsuza kadar Hailsham’da kalmayacaklar çünkü,
gerçek dünyaya adım atacaklar ve kendileri için hazırlanmış görevi yerine
getirecekler, kaderleri çok önceden yazılmış, seçim şansları yok. Sonrasında ise bazı sorgulamalar başlıyor ve
böylece akıp gidiyor kitap.
Durgun kitaplar pek
sevilmez genelde, hareketlilik istenir ama ben bu işleyişe bitiyorum işte. Ana
karakterin ağzından anlatılan olaylar silsilesi beni en çok etkileyen
kitaplardan oluyor, yavaş yavaş ve sakince. Yazar kitapta bir yerde dan diye sizi şok edecek bir şey
yapmıyor, kitap bitince bazen boşlukta kalmış gibi hissedebiliyorsunuz, devamı nerede ya? durumuna
dönüşebiliyor, ama benim yüzümde sadece bir tebessüm oluşuyor böyle zamanlarda,
azıcık da göğsümde bir sızı, bu gerçekten oluyor, kasıldığımı hissedebiliyorum.
Dedi ki, yaratıcı olmak istemiyorsam, eğer gerçekten böyle
hissediyorsam, bunda hiç sorun yokmuş. Bunda yanlış bir şey yok, dedi. (s.30)
Bu kitapta da öyle oldu
işte. Mükemmel bir kitap mı? Hayır, değil. Çok mu harika bir kurgusu var?
Hayır, yok. İnsanı aşırı sarsıcı ve yerinden oynatıcı mı? Maalesef. Berrak ve
duru bir su düşünün, onun kadar durgun, onun kadar sade. Geçmişi anlatıyor
Kathy, anlatıyor, anlatıyor sonra dönüyor günümüze ve sorgulamalardan,
gerçeklerden bahsediyor –ki gerçekler çok acıtır biliriz.
Çok yazık Kath, çünkü birbirimizi bütün hayatımız boyunca sevdik.
Ama sonuçta, sonsuza kadar birlikte olamayız. (s.267)
Daha güzel bir distopya
yaratılabilirdi belki, belki karakterler daha özenli olurdu, belki daha sarsıcı
ve ayakları yere basan bir kitap olabilirdi ama yazarın ne bileyim, bunu
amaçladığını sanmıyorum ben. Kitabı okurken hiçbir yerde yazarın bizi
hırpalayacağını veya silkeceğini düşünmedim. Başından, anlatıştan anlamıştım
zaten. Belki bu kadar övgü abartı olabilir bu kitap için ama açıkçası bu kısmı
pek takmıyorum, bana hissettirdiklerine odaklanıyorum daha çok.
Mutlu son yok kitapta, sonlar nasıl mutlu olabilir ki zaten diye
bir kalıp vardı, çoğu zaman karşılaşırız bu sözle. Mutlu sayılan sonlar sanırım
devamı gelmediği için böyle bir tahta oturtuluyorlar. Bir döngüye girip sonsuza
kadar yerlerinde sekmek ve belki de bunu zerre umursamadıkları için. Beni Asla
Bırakma’nın son sayfasını okurken gözlerimin nemlendiğini hissettim ve midem
kasıldı. Olması gereken son buydu, elbette başka alternatifim veya sona sitem
ettiğim de yok, memnunum ama demek istediğim, geriye kalan karakterin hayatı
devam edecek ve onun girdiği döngü huzur veya mutluluk içermeyecek.
her birimizin korkuları ve istekleriyle yüzleşmeye kaçtığı, hiç
yoktan yaratılmış küçük özel köşeler. Ama bu tür duygulara sahip olmak o
dönemde bize yanlış geliyordu; kendimizi hayal kırıklığına uğratabileceğimizi
hissediyorduk. (s.77)
Başlarda Tommy’i
yadırgadım. Sonuçta insanlar onunla çok dalga geçiyordu, ama bu o kadar da
ciddiye alınıp sinir krizi geçirtecek bir konu değildi diye düşündüm, çok
kereler düşündüm bunu ama zorbalığı hepimiz biliriz. Özellikle çocukların
yetişkinlerden daha acımasız olduğu gerçeği var bir de, Sineklerin Tanrısı’nda çok güzel değinilmişti buna. Zorbalığı biz
tahmin edemeyiz, ortada ufacık denebilecek bile bir şey olsa bile, onun bir
insanın üzerinde ne gibi yaralar açıp onu nasıl da kanatacağına dair ufacık bir
fikrimiz yoktur. Geçenlerde kollarımda ağlayan en yakın arkadaşım gibi, diğerleri
fark etmiyor bunu ama ben anlıyorum, anlayabiliyorum canının ne kadar yandığını
veya daha adını bilmediğim diğer insanlar gibi, insanların üzerinde açılan,
bizim küçümsediğimiz yaraların onları ölüme kadar götüreceğine dair bir fikrimiz
yok bence, ve olamayacak da, atıp tutmak ve linç kültürü en sevdiğimiz şeyler
olduğundandır belki, kim bilir.
“Yanından geçip giderken eleştirmek kolay,”dedim.
“Dünyadaki en kolay şey,” dedi Tommy. (s.216)
Eleştirdiği şeyleri de
anlıyorum bir nevi yazarın. İnsanların tatminsiz ve bencil canlılar olduğu,
kendi yaşamları uğruna her şeyi feda edebilecekleri ve hiçbir şeyi
umursamadıklarını ifade ediyor. İnsanoğlu o kadar korkunç bir şey ki, sırf
kendi uğruna her şeyi sömürgeleştirebilir.
Daha bilimsel, verimli bir dünya, evet. Eskiden beri var olan hastalıklara
çareler bulan bir dünya. Çok iyi. Ama aynı zamanda katı, zalim bir dünya.
(s.256)
En sevdiğim kitap olmadı,
beni en çok etkileyen kitap da. Ama midemdeki kasılmaları, duygularımın
çırpınışlarını her şeyden daha çok hissettim, hıçkıra hıçkıra ağlamadım ama
hafifçe nemlenen fakat akmamakta direnen gözyaşlarımın orada olduğunu
biliyordum. Ve sadece bu kadarcık şey, bana tüm duyguları yaşatmaya yetti.
-(spoiler)-
Geçen gün hatıraların, hatta en değerli hatıraların bile ne kadar
çabuk yok olduğundan şikayet eden bir bağışçımla konuşuyordum. Fakat ben ona
katılmıyorum. Em değerli hatıralarımın yok olduğunu düşünemiyorum bile. Ruth’u
kaybettim, sonra da Tommy’i, ama onlarla ilgili hatıralarımı kaybetmeyeceğim.
(s.269)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder