Otostopçunun Galaksi Rehberi (#1) (The Hitchhiker's Guide to the Galaxy)
Douglas Adams
Kabalcı Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 246
Çeviren: Nil Alt
Birinci Baskı, Şubat 2015, İstanbul
**
Uyarı: Bu yorum, kitap hakkında ayrıntılı bilgi
içerebilir!
Kuşkusuz, Douglas Adams gelmiş geçmiş en büyük bilim kurgu
yazarlarından birisi. Bilim kurgunun harika felsefik sorularla harmanlandığı ve
bazı kısımlarda attığım kahkahalar ve kıkırdamalar yüzünden kendimi
engelleyemememin nedeni bu yüce kitaptır işte, saygıyla önünde eğiliyor ve
şapkamı çıkarıyorum.
Arthur Dent bir sabah uyandığında, kestirme yol yapmak
isteyen ve bundan dolayı da onun yaşadığı evin kaldırılması ve yıkımını yapacak
olan belediye görevlileriyle karşılaşıyor, bu sinirlendiriyor onu epey ve
buldozerlerin önüne yatarak bunu engellemek için kendince bir protesto yapıyor.
Bu kısım –ah bu kısım- başlı başına bir komedi zaten.
Her
şeyden önce, ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı
gün geçtikçe artıyordu. Bazıları ağaçlara çıkmanın bile yanlış bir hamle
olduğunu ve hiç kimsenin okyanuslardan asla ayrılmamış olması gerektiğini
söylüyordu. (s.7)
Ve o sırada arkadaşı Ford Prefect’i görüyor
tepesinde. Kendisi maymun soyundan gelmeyen ve Çoğunlukla Zararsızdan olmayan [Çoğunlukla
Zararsız: Dünya (yemin
ederim, Dünya hakkında yapılan en güzel tanım olabilir bu.)] bir canlıdır ancak
15 yıldır burada bir hapis hayatı sürmektedir. Arthur Dent’e kendisiyle çok
önemli bir şey konuşması gerektiğini ve şuracıktaki bara kadar gelmesini ister
ama elbette bir sorun vardır, eğer yattığı çamurdan kalkacak olursa evi
yıkılacaktır. Ve evini yıkmak isteyen görevlilerden Bay Prosser (kendisi Cengiz
Han’ın soyundan gelmektedir ama bundan haberi yoktur.) ikna edilerek, Arthur
Dent yerine yatırılır.
Prosser bütün hayatının bir tür rüya olduğunu
hisseder, bazen de bunun kimin rüyası olduğunu ve rüyayı görenin gördüklerinden
hoşlanıp hoşlanmadığını merak ederdi. (s.27)
Sonrasında barda içkilerini içerken dostu
Ford Prefect ona dünyanın sonunun geldiğini ve birkaç dakika sonra yok
olacağını söyler. Bunun nedeni ise uzaya bir yol inşa edilecektir, ancak Dünya
bunu engelliyordur, yolu tıkıyordur ve acilen ortadan kaldırılması lazımdır.
“Bugün
yanlış bir şey mi yaptım,” dedi, “yoksa dünya hep böyleydi de ben mi bunu fark
edemeyecek kadar içime kapanmıştım?” (s.32)
Sonrasında Arthur Dent ve Ford Prefect,
Ford Prefect sayesinde kurtulur ve dünya sonsuza dek yok olurken onlar da
hayatta kalmanın yollarını aramaya başlarlar. Ve tesadüfen uzayda çektikleri
bir otostop sırasında bir Vogon gemisine gizli olarak gemideki aşçılar -yani
Dentrassiler- tarafından alınırlar.
Ford Prefect’in insanlar hakkında anlamakta en çok zorlandığı
şeylerden biri Güzel bir gün, Boyun
ne kadar da uzun ya
da Ah canım, on
metrelik bir kuyuya düşmüş gibi görünüyorsun, iyi misin? gibi apaçık
ortada olan şeyleri belirtip tekrarlama huylarıydı. (s.61)
Olaylar, olaylar ve olaylar. Bir sürü şey oluyor, oradan
oraya yuvarlanıyorlar ve ihtimali o kadar çokçokçok az durumlardan
kurtuluyorlar ki, ama yani o icat tabi ki o güzel icat, o güzel gemi, ihtimalin
çokçokçok az veya çokçokçok fazla olması problem değil, çünkü ihtimaller her zaman vardır, önemli olan da budur sanırsam.
“İhtimalsizlik motorunu çalıştırdığımız sırada.”
“Ama bu inanılmaz.”
“Hayır, Zaphod. Yalnızca ihtimali çok çok düşük.” (s.107)
Kitaptaki en çok sevdiğim şeylerden
birisi, gayet basit bir şekilde, tüm doğallıyla yazılan ama insanı dumura
uğratan cümleler. Çünkü o kadar çok alışmışız ki karman çormanlığa, hep yüksek
boyuttaki düşüncelere, bizi asıl şok edenin, keyif ve haz verenin bunlar
olduğunun farkında değiliz.
“Biliyor musun?” dedi Arthur, “böyle zamanlarda, yani Betelgeuselü
bir adamla bir Vogon hava-kilidine tıkılıp kaldığım ve uzayın derinliklerinde
havasızlıktan ölmeme azıcık bir zaman kaldığında, keşke gençken annemi
dinleseydim diyorum.”
“Neden, ne derdi sana?”
“Bilmem, hiç dinlemedim ki.”
“Ha.” (s.90)
veya,
“Hey, bu tuhaf simgelerin ne anlama geldiğine dair bir fikrin var
mı?”
“Sanırım bunlar yalnızca tuhaf simgeler” dedi Zaphod (s.166)
veya,
“Kimse Hayır gidemezsin, bırak yerine ben gideyim,
demeyecek mi?”
Hepsi hayır anlamında kafa salladı.
“Pekala,” dedi ve ayağa kalktı.
Bir an hiçbir şey olmadı .
Sonra bir iki saniye daha hiçbir şey olmamaya devam etti.
(s.239)
Bir de nihai sorumuz var ve bu çok özel bir soru. 7,5
milyar yıl boyunca bir bilgisayar –ki bu sıradan bir bilgisayar değildir- bunun
cevabını düşünüyor ve bulduğu cevap da efsanevi doruklarda bir şey: 42. Kitaptaki karakterler de en az bizim
kadar şok geçiriyor ve fark ediyoruz ki aslında ortada tam anlamıyla bir soru
yok, bir soru var evet: Evrenin,
hayatın ve her şeyin cevabı nedir? Ama
tam olarak soru değil, hatta bu soruyu internette aratırsanız gerçekten 42
cevabını göreceksinizdir. Öyle tuhaf bir şey, tuhaflıklara bayılırım.
“Kırk iki” dedi Derin Düşünce, sonsuz bir ihtişam ve sakinlikle.
(s.207)
Öyle mükemmel bir üslubu var ki kitabın, yazar öyle enjekte
ediyor ki cümleleri okuyucuya kitap bitince o lezzetli tat damağıma yapışıp
kaldı, kurtulamadım. Hele bir de Marvin diye depresif, aşırı mutsuz, bezdirici
ve baygın robotumuz var ki, ben böyle bir karakter görmedim şimdiye kadar.
Büyüleyici ve hayran olunası bir karakter, gerçekten. Neşeli kapılarımız da var
bir de, varoluşçu asansörler ve bunlar Marvin’in sinire aşırı dokunuyor, yerim
onu ben.
Douglas Adams’ın yazdığı bu seri; Wikipedia, Ekşi Sözlük ve
birçok siteye, aynı zamanda müziklere, dizilere ve filmlere ilham kaynağı
olmuş, bir kitabın sadece bir kitap olarak değil, daha yüce bir şey olarak
görülmesini iyice insanlara kabullendirmiştir.
Bir gün sevgili dostlarımla “Pan Galaktik Gargara Bombası”
içerken “Evrenin, hayatın ve her şeyin” anlamını düşünmeyi arzulamaktayım, ve
elbette bir Vogonla karşılaşırsam eğer Otostopçu’nun Galaksi Rehberi’nin
kapağında yazdığı gibi, yapmam gereken tek şey: Paniğe Kapılma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder