16 Ekim 2016 Pazar


Kıyamete Bir Milyar Yıl (Rusça: За миллиард лет до конца света)
Arkady Strugatsky-Boris Strugatsky
İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 149
Çeviren: Hazal Yalın
2. Baskı, Kasım 2015

**
“Neyi seçmeniz gerektiği açık değil mi? Hayatı seçmek gerek! Başka neyi? Teleskopunuzu değil, aletlerinizi değil... Bırakın teleskopunuz boğazlarında kalsın! Nebula gazlarınız da! Yaşamak gerek, sevmek gerek, doğayı hissetmek gerek; hissetmek diyorum, onun içinde eşinmek değil! Bir ağaca, bir çalıya baktığımda hissediyorum, biliyorum ki bu benim dostumdur, birbirimiz için varız, birbirimize muhtacız.” (s.91)

Bu kitabı bitirdikten sonra anladım ki, ben bilim kurgu okurken aldığım hazzı başka hiçbir şeyde alamıyorum, öyle güzel bir şey ki okumak, kelimelerle bunu ifade etmeye gücüm yetmez. Kıyamete Bir Milyar Yıl; muazzam ve orijinal kurgusu, ince işlenmiş detayları ile okuduğum en güzel kitaplardan birisiydi, ayıla bayıla okudum. Diğer yorumları incelerken sıkıldım bazı kısımlarda veya kurgusu yorucuydu tarzı yorumlarla karşılaştım ama fark ettim ki, zerre bıkkınlık duymamıştım ve okurken de elimden bırakmak istememiştim.

  “Eğer ne yapacağını bilmiyorsan,” dedi Veçerovski, “hiçbir şey yapma.” (s.120)

  Bir astrofizikçi olan Dimitri Malyanov, kendisine birçok alanda başarı kazandıracak olan projesi üzerinde çalışmaktadır. İşi üzerinde çalışmak amacıyla karısı İrina ve oğlu Bobçik’i ailesinin yanına göndermiştir. Ancak kafasını dinleyip rahatça çalışabileceğini düşünürken beklenmedik talihsizlikler yaşanır. Önce tuhaf telefonlar gelmeye başlar, sonra bir kargo votka dolu bir paket getirir, dahasında ise karısının arkadaşı olduğunu söyleyen mini etekli, güzel mi güzel bir kadın gelir evine, karşı komşusu, bir bilim insanıdır aynı zamanda, intihar eder ve bunun gibi birçok şey olur.

  Gökyüzü öylesine bakmak için değil. Gökyüzü, ona hayran olmamız için. (s.88)

  Bu tuhaflıklar silsilesi yaşanırken sanki doğaüstü bir güç çalışmalarına engel olmak istiyormuş gibi hisseder. Arkadaşlarıyla kurduğu iletişimler sonucunda fark eder ki bunlar yalnız kendi başına değil, onların da başına gelmiştir. Hepsi de önemli projeler üzerinde çalışan bilim insanlarıdır.

  Asıl soru ise,  fantastik olayları fantastik olmayan varsayımlarla nasıl açıklarsınız? (s.78)

  Karmakarışık bir kitaptı gerçekten. Okuyoruz, okuyoruz, aklımız varsayımlar ve sorularla dolup taşıyor ama kitabın son sayfasını okuduktan sonra bu soruların azalması gerekirken bir bakıyoruz ki iyice her şey çorba olmuş. Ve itiraf edeyim, ben bundan zevk alıyorum, bilinmezlikten ve kafa karışıklığından.

Bir yerde cadıya da benziyorlardı. Tam olarak hangi yerde? Bir yerde işte. Harika bir kelime: Bir yerde. Siz de bir yerde domuzsunuz. (s.25)

  Kitabın bir dili var ki, o da muazzam. Bir bakıyorsunuz üçüncü kişi ağzından anlatım yapılıyor, böyle sakin sakin giderken bir anda her şey karmakarışık oluyor ve siz  ne oluyor ya.. diye sızlanmaya başlamadan görüyorsunuz ki birinci ağızdan anlatım başlamış.
   
Aynı korkunç hikayeyi iki saat içinde ikinci defa anlattığınızda, onun gülünç taraflarını da görmeye başlarsınız. (s.62)

  İlk başta üstün bir ırk hakkında kafa yoruyorlar, tesadüf olamaz deniyor. Uzaylılar veya Dokuzlar Meclisi adı verilen bir grup bizi engellemeye çalışıyor deniyor, hem bir arkadaşının arkadaşı da tam projesi üzerinde çalışmaya başladığı anda karın ağrıları başlıyormuş, karşı komşusu da hem albay, hem de bir bilim insanıydı, peki onun ölümüne ne demeli? Adam solaktı, ama silah sağ elinde. İlginç.

Belki de, Newton’un kutsal kitaptaki Kıyamet’i açıklamaya kalkması, Arşimet’in de sarhoş bir asker tarafından öldürülmesi tesadüf değildir. (s.143)

  Okurken bir anda Lokman Hekim hikayesi geldi aklıma. Ölümsüzlüğü bulduğu sırada rüzgar; kağıtları, uğraşlarını, her şeyini bir anda uçuruyor ve emekleri boşa gidiyor. Doğanın ayak direme şekli de bu işte, düştükleri durum tam olarak bu. En azından Veçerovski’nin söylemleri bazı şeyleri daha da basitleştirmeye yetiyor, çünkü o bunu doğaüstü, üstün ırk gibi kavramlara bağlamıyor. Evrenin kendini savunma mekanizması işte.

  Eğer kainatsa teslim olmak gerekiyor ama uzaylılarsa mücadele etmek mi gerek? (s.132)

  Kitap, 1970’lerin Sovyetler Birliği döneminde geçiyor ve kitabı bastırmak istedikleri zaman, devamlı geri çevriliyorlar. Yasaklı bir kitap olması, o döneme ait birtakım fikirlere sahip olmamızı sağlayabilir. Kitaptaki içerikler; yani Lidoçka’nın sütyeni, dedektifin rütbe problemi tarzı şeylerden dolayı yayınevleri reddetmişler ve ilk olarak bazı kısımlar sansürlenerek bir dergide basılmış.

   Ayrıca Andrei Tarkovski’nin Stalker’ını geçen yıl izlemiştim, gerçekten çok ufuk açıcı gelmişti bana ve o filmin bu yazarların Uzayda Piknik adlı kitabından esinlenerek çekildiğini daha yeni öğrendim. Kuşkusuz, Arkadi ve Boris Ştrugatski, (benim için) en büyük bilim kurgu yazarlarından birisi.


  “Önümüzde bir milyar yıl var. Ama şimdi başlayabiliriz ve başlamalıyız. (s.144)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder