24 Aralık 2016 Cumartesi


12 Mart İhtilalin Pençesinde Demokrasi
Can Dündar-Bülent Çaplı-Mehmet Ali Birand
Sayfa Sayısı: 296
Can Yayınları
1. Basım, Şubat 2016, İstanbul
---------------------------------------

  Okuduğum en aydınlatıcı ve acı verici kitaplardan bir tanesiydi. Sizi sarsıyor, geçmişe ışık tutuyor ve birtakım temel bilgilerle donanmanızı sağlıyor. Ancak bunları öğrenirken de üzülmüyor değilsiniz. Demokrasinin zedelenmesi için atılan adımlar içimi parçaladı. Önceki yazımda bahsettiğim gibi (Bkz: Soner Yalçın, Galat-ı Meşhur) bunu da babam alıp okumuştu. Bitirmesi bir ay sürdü, bitirince de okumamı kesinlikle önerdi. Ben de iki günde silip süpürüverdim.

  Kitap, Menderes’in idamıyla başlıyor, Talat Aydemir’in başarısız olmuş iki darbesine, iktidardaki partilere değiniyor. Sağcılar, solcular, işçiler ve eylemler, ülkenin kötüye gittiğini düşünen askeriyenin darbe için yaptığı hazırlıklar. Deniz Gezmiş’i kitapta görmek, Bülent Ecevit’le karşılaşmak ve bunun gibi pek çok şeyin birbiriyle bağlantılı olmasının beni dumura uğrattığını söyleyebilirim. Çünkü hepsinin hayatına dair bildiğim ufak ufak şeyler bir kartopu misali dağdan inerken çığa dönüştü. Ufkum iki katına çıktı. 

  Ayrıca o kadar objektif ki, böyle bir çalışma hazırlanırken tarafsız kalmak gerçekten büyük bir sabır ve irade istiyor. Bir kitap yazmak ve bunu insanlara bilgilenmeleri için sunmak ne büyük erdemdir! Gerçek gazeteciler, araştırmacılar böyle durumlarda belli oluyorlar işte.

  Çok arada bir yerde geçiyor ama dikkatimi çeken şey başörtüsü yasağı ve şort giyen kızlara yönelik tehditler. 1960’larda başlayan bu iğrenç düşünce sisteminin günümüzde evrilmiş halini görüyoruz. O dönem mecliste yankı yapmış şeyler şu günlerde bize o kadar normal geliyor ki, tiksinmemek ve üzülmemek elde değil.

  Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere armağan ettiği bu cumhuriyeti yıkmak isteyenler işte o zamanlarda çıkıyor meydanlara. Atatürk’ün dört adet heykel, büstü Nurcular, dinciler tarafından yağmalanıyor ve cumhuriyete yönelik en iğrenç tehditlerden birisi yapılmış oluyor. Atatürk hedef alınıyor. Genelde 20-30 sene önce başladı bunlar dediğimiz şeyin kökeni büyük ihtimalle Atatürk’ün ölümüyle beraber başlamış.

  Kitabı okurken ise hayret etmemek ve ağzınızın açık kalmaması elde değil. Burası Türkiye mi? diyorsunuz kendi kendinize. Her gün bir olay, her gün bir acı, her gün ölüm ve karışıklıklar. Her seçime bir darbe engeli, her defasında demokrasiyle veya demokrasiye karşı veya ne idüğü belirsiz bir savaş dönüyor. Anlamlandırmak çok zor ve o zamanki insanların hisleriyle bir nebze olsun empati kurabilmek.

Siyasi idamları aynı İnönü’nün de söylediği gibi doğru bulmuyorum. Ülkeye yönelik terörist bir hareket olmadığı, kimsenin canına kast edilmediği sürece bazı şeyleri birilerinin yaşamlarına mal etmek çok sadistçe.

  Hafif duygu sallantısındayım bir yandan da. İstilalar oluyor onlarca, darbeler, öldürülmeler ama kitabın son sayfalarını okuduğunuzda görüyorsunuz ki bu olayların içinde geçen, bizim için önem arz eden/etmeyen herkes ölmüş. Bu kadar işte, bıçak sırtında geçen bir hayat yaşamışlar ve sonra her şey bitmiş. Tam mutlu son olduğunu düşünecekken bizi ters köşe yapan kitaplar gibi, hayatın bununla alakasının olmadığını fark edemiyoruz ama. Yaşadıkları/yaşattıkları kadar huzur içinde uyusunlar.

  “Liderler bazen zaferlerden, bazen de yenilgilerden doğar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder