12 Mart İhtilalin Pençesinde
Demokrasi
Can Dündar-Bülent
Çaplı-Mehmet Ali Birand
Sayfa Sayısı: 296
Can Yayınları
1. Basım, Şubat 2016,
İstanbul
---------------------------------------
Okuduğum en aydınlatıcı ve
acı verici kitaplardan bir tanesiydi. Sizi sarsıyor, geçmişe ışık tutuyor ve
birtakım temel bilgilerle donanmanızı sağlıyor. Ancak bunları öğrenirken de
üzülmüyor değilsiniz. Demokrasinin zedelenmesi için atılan adımlar içimi
parçaladı. Önceki yazımda bahsettiğim
gibi (Bkz: Soner Yalçın, Galat-ı Meşhur) bunu da babam alıp okumuştu. Bitirmesi
bir ay sürdü, bitirince de okumamı kesinlikle önerdi. Ben de iki günde silip
süpürüverdim.
Kitap, Menderes’in
idamıyla başlıyor, Talat Aydemir’in başarısız olmuş iki darbesine, iktidardaki
partilere değiniyor. Sağcılar, solcular, işçiler ve eylemler, ülkenin kötüye
gittiğini düşünen askeriyenin darbe için yaptığı hazırlıklar. Deniz Gezmiş’i
kitapta görmek, Bülent Ecevit’le karşılaşmak ve bunun gibi pek çok şeyin
birbiriyle bağlantılı olmasının beni dumura uğrattığını söyleyebilirim. Çünkü
hepsinin hayatına dair bildiğim ufak ufak şeyler bir kartopu misali dağdan
inerken çığa dönüştü. Ufkum iki katına çıktı.
Ayrıca o kadar objektif
ki, böyle bir çalışma hazırlanırken tarafsız kalmak gerçekten büyük bir sabır
ve irade istiyor. Bir kitap yazmak ve bunu insanlara bilgilenmeleri için sunmak
ne büyük erdemdir! Gerçek gazeteciler, araştırmacılar böyle durumlarda belli oluyorlar
işte.
Çok arada bir yerde
geçiyor ama dikkatimi çeken şey başörtüsü yasağı ve şort giyen kızlara yönelik
tehditler. 1960’larda başlayan bu iğrenç düşünce sisteminin günümüzde evrilmiş
halini görüyoruz. O dönem mecliste yankı yapmış şeyler şu günlerde bize o kadar
normal geliyor ki, tiksinmemek ve üzülmemek elde değil.
Ulu önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün bizlere armağan ettiği bu cumhuriyeti yıkmak isteyenler işte o
zamanlarda çıkıyor meydanlara. Atatürk’ün dört adet heykel, büstü Nurcular,
dinciler tarafından yağmalanıyor ve cumhuriyete yönelik en iğrenç tehditlerden
birisi yapılmış oluyor. Atatürk hedef alınıyor. Genelde 20-30 sene önce başladı
bunlar dediğimiz şeyin kökeni büyük ihtimalle Atatürk’ün ölümüyle beraber başlamış.
Kitabı okurken ise hayret
etmemek ve ağzınızın açık kalmaması elde değil. Burası Türkiye mi? diyorsunuz
kendi kendinize. Her gün bir olay, her gün bir acı, her gün ölüm ve
karışıklıklar. Her seçime bir darbe engeli, her defasında demokrasiyle veya
demokrasiye karşı veya ne idüğü belirsiz bir savaş dönüyor. Anlamlandırmak çok
zor ve o zamanki insanların hisleriyle bir nebze olsun empati kurabilmek.
Siyasi idamları aynı İnönü’nün de söylediği gibi doğru bulmuyorum.
Ülkeye yönelik terörist bir hareket olmadığı, kimsenin canına kast edilmediği
sürece bazı şeyleri birilerinin yaşamlarına mal etmek çok sadistçe.
Hafif duygu
sallantısındayım bir yandan da. İstilalar oluyor onlarca, darbeler,
öldürülmeler ama kitabın son sayfalarını okuduğunuzda görüyorsunuz ki bu
olayların içinde geçen, bizim için önem arz eden/etmeyen herkes ölmüş. Bu kadar
işte, bıçak sırtında geçen bir hayat yaşamışlar ve sonra her şey bitmiş. Tam
mutlu son olduğunu düşünecekken bizi ters köşe yapan kitaplar gibi, hayatın
bununla alakasının olmadığını fark edemiyoruz ama. Yaşadıkları/yaşattıkları
kadar huzur içinde uyusunlar.
“Liderler bazen
zaferlerden, bazen de yenilgilerden doğar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder