The Grass is Singing
Doris Lessing
Penguin Readers
Page: 61
---
Doris Lessing, 2007 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne
layık görülmüş Britanyalı bir yazardır. İngilizce dersi için kısaltılmış versiyonunu orijinal dilinden
okudum ve tadı damağımda kaldı. Şu hali bile beni kendine çekmeye yetiyorsa,
tam metnini okumak kim bilir neler hissettirecektir.
Mary, cıvıl cıvıl, mutlu ve hayatı seven,
orta yaşlı bir kadındır. Ancak bir gün arkadaşlarının onun hakkındaki
konuşmalarına şahit olur ve bu onda büyük bir yıkım yaratır. Çünkü arkadaşları
onun evlenemeyeceğini, hala on sekiz bir genç kız gibi davranmasının komik
olduğunu söylemektedirler. Böyle olunca o da hemen harekete geçerek önüne çıkan
ilk erkekle evlenir: Dick Turner. Çiftliğe yerleşerek yeni bir hayata atılan
Mary, burada hiç tahmin etmediği gerçeklerle yüzleşecek, delirmenin eşiğine
gelecektir.
1940’ların Zimbabvesi’nde geçiyor. Beyazlar
siyahlara egemen, onlardan üstün ve güçlü olarak kabul görülüyor. Kentsel
yerleşim yerleri gelişmiş olarak nitelendirilebilirken, kırsal alanlardakiler
ise yoksullukla boğuşuyor. Vahşi yaşam ve hayatta kalma mücadelesi çok güzel
tasvir edilmiş. Mary’in eve ilk geldiği andaki şok anı ise tek kelimeyle
mükemmel.
Ana konu olarak ırkçılık ön planda kabul
ediliyor, fakat ben erkek egemen zihniyetin diğer cins üzerindeki etkilerinin
daha baskın olduğunu düşünüyorum. Kadına dayatılan fikirler, kadınların küçümsenmesi, Mary’nin çocukluğunda yaşadığı acı verici olaylar ve yetişkin
olduğu dönemde bile iradesizleştirilmiş bir birey olması. Son kısımda kendisine karşı
gerçekleştirilen saldırının ise yine bir erkek tarafından yapılması bunu
destekliyor.
Moses’a –bir siyahi olmasına karşın- çekim
hissetmesinin nedeni ise korunmaya muhtaç olması. Zeki, mantıklı ve hoş bir
kadınken bir anda içine gizlenmiş birtakım ırkçı saldırıların ortaya çıkması ise hapis yaşamı sürdüğü ortamda
bir nevi dışavurum olarak adlandırılabilir. Kendini ifade etmek istiyor, bir
şeyleri haykırmak istiyor ama izin verilmiyor. İçindekileri de ancak nefret biçiminde kusabiliyor, o kadar acı bir şey ki bu.
Geçmişte yaşadığımız bazı olayların bizim
bilinç altımıza yavaş yavaş işleyerek harekete geçmesi ve ileride büyük
sarsıntılara yol açması gibi bir tespite yer verilmesi ise hayranlık
uyandırıyor.
Türkçeye “Türkü Söylüyor Otlar” olarak
çevrilmiş ve şu an için bir baskısı yok. Can Yayınları tarafından 2004 yılında
çevrilmiş. Ancak bu demek değil ki hem reel, hem de sanal ortamı talan
etmeyeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder