21 Aralık 2016 Çarşamba

Galat-ı Meşhur
Soner Yalçın
Sayfa Sayısı: 472
Kırmızı Kedi Yayınevi
1. Basım, Nisan 2016, İstanbul
--

Der ki... “Gerçeği söylüyorsam, amacım onu bilmeyenleri ikna etmek değil; bilenleri savunmak.” (s.67)

  Evde iki adet Soner Yalçın kitabı daha bulunuyor ancak başlamak için bunu tercih ettim. Çünkü en yeni basım yapan kitabı buydu ve arka kapak yazısı ister istemez beni kendine çekti. Gerçi babam söylemişti bu kitabı kendi için, ben neden başladım bilmiyorum ama iyi ki de okumuşum. Pazar gecesi başladım okumaya ama kendimi kaptırış o kaptırış kitap aktı gitti ellerimden ve Çarşamba günü de bitti.

Sol; eşitlik, özgürlük, kardeşliktir.
Aydınlanmanın eseridir. İlericiliktir. (s.78)

  Galat-ı Meşhur sözünün kelime anlamı Doğru Bildiğiniz Yanlışlar anlamına gelmekte, buradan da kitabın içeriğini hafifçe anlıyoruz. Kitap, araştırma inceleme kategorisinden ve aşırı derecede ufuk açıcı bir eser olduğunu düşünüyorum. Burada yatan temel şey sizi bilgilendirici içerikle donatılmış olması ve yüzyıllardır kafamıza dayatılan bazı şeylerin aslında ne kadar realiteden uzak hurafeler olduğunu görebilmemiz.

“Hegel, bir yerde şöyle bir gözlemde bulunur: Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: İlkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak!” (s.47)

  Özellikle, benim yaşlarımdaki genç bireylerin okumasının faydalı olduğunu düşünüyorum çünkü o zaman bazı şeyler ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğinin (ki bir geleceğin olup olmadığı şüpheli bana göre) izlediği yolu ve varacağı rotayı görelim, kavrayalım. Ülkemizin bataklığa doğru nasıl ilerlediğinin ve sürüm sürüm süründüğünün bir göstergesi aslında bu kitap ve kimlerin bunu neden yaptığını. İçerdiği bilgiler yüzde yüz doğrudur diye bir koşul yok ama bunlara tamamen yanlıştır da diyemeyiz. Bu kitabı bu kadar benimsememin asıl nedeni ise insanı okuduktan sonra araştırmaya ve sorgulamaya itmesidir.

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nda Beethoven çalıyordu. Piyanosu olan bir fabrikan bahsediyoruz. (s.98)

  Kitabın yazış stili bana inanılmaz derecede kavrayımı kolaylaştırıcı geldi. Bölümler çok uzun tutulmadan, anlatılmak istenen oradan oraya dolaştırılmadan direkt ve sade olarak verilmiş ve bu okuyucunun kitabı daha çok benimsemesini sağlamış.

Oysa. Ne ebola, ne mers; günümüzde en öldürücü hastalık emperyalizmdir. (s.116)

  Kitapta, tarihimizden unutulmaya yüz tutmuş, görmezden gelinmiş bir sürü insan geçiyor. Bölüm bölüm, olayların tarihle bağlantısını sunarken Soner Yalçın aynı zamanda bu insanlara değiniyor. Yakup Kadri’nin Yaban romanında belirttiği gibi Türk aydını her zaman ötekileştirilmeye ve hakaretlerle yaftalanmaya mahkumdur. Sonu ise ya toplumdan dışlanma, ya öldürülme ya da işkenceye maruz bırakılmalıdır. Devrim Arabaları filminde dendiği gibi, “Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz.”

Hep yazarım, hep söylerim: Sağcılık-solculuk yoktur, vicdansızlık-ahlaksızlık vardır; emperyalizm vardır, sömürü vardır! (s.200)

  Siyasi bir kitap olduğu için daha fazla derine girmek istemiyorum ama beni etkilendiğini ve zihnimde birtakım tohumların yeşermesini sağladığını söyleyebilirim. İnsana birikim katmasının yanında, sorgulamayı da öğretmesi gerçekten takdire şayan olmuş. Tavsiye ederim.

Demokrasi amaç değildir. Demokrasi araç’tır.
Temel amaç özgürlüklerdir. (s.210)

Ruh açlığını douyramazsınız; ne paralar, mevkiler, şöhretler, akademik unvanlar verseniz de insanı ezen bu açlığı yok edemezsiniz. Kocaman bir egoyla yaşayan bu tür insanlar, fikirlerine her ne karşı çıkışı, eleştiriyi, kişiliğe saldırı olarak alırlar. (s.103)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder