Kiracı (El Inquilino)
Javier Cercas
Sayfa Sayısı: 96
Çevirmen: Süleyman Doğru
Everest Yayınları
1.Basım, Nisan 2016,
İstanbul
Bu ay şu zamana kadar 4
kitap bitirmem hayret verici bir şey çünkü milyonlarca performans ödevi ve
çalışmam gereken bir sürü konu var. Hiçbirini yapmamama rağmen stresten dolayı
kitap okuyacak durumda olan bir zihnim kalmıyor ve bundan dolayı da tek
oturuşta bitebilecek kitabı 2,5 günde bitirebildim.
Mario Rota, başarılı
olarak nitelendirilebilecek bir akademisyen, dilbilimcisidir. Bir gün, sabah
koşusunu yaptığı vakitte bileğini burkar ve zar zor evine döner. Ancak evine
döndüğü sırada karşı dairesine yeni bir kiracı taşındığını görür. İlk bakışta
sıradanmış gibi görünen bu olay, yeni kiracının önce işini, son olarak da kız
arkadaşını elinden almasıyla sonuçlanacaktır.
Kısacık olmasının yanında
aynı zamanda çok çabuk okunabilen bir kitap, Kiracı. İnsanlar arası ilişkileri,
duygudurumlarını ve kendimizi bir şeye feda ettiğimiz zaman geri bildirim
olarak aldığımız sonuçları iyi yansıttığını düşünüyorum. Kitap, aynı zamanda
bana klasik tarzda yapılan Amerikan filmlerini anımsattı. Günlük konuşma tarzı
bakımından değil de, betimlemeler ve olayların akışı bakımından; tahmin
edilebilecek bir son ve birbirini takip eden olayla silsilesi.
İnsanlar konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyor, ama kimse dinlemiyor. (s.43)
Değinmek istediğim bir
diğer nokta da her şeyi ne kadar abarttığımız ve kendimizi övme, birtakım şeyleri
görmezden gelme arzusuyla dolup taşmamız. Bir olay oluyor, basit bir şey ama
biz onu bir yakınımıza anlatırken dahi abarttıkça abartıyoruz. Böylece gerçekte
böyle bir boyuta sahip olmayan şey, bizim yarı-kurgu metinlerimizle evrim
geçiriyor ve böylece uydurduğumuz şey aslında bizim yeni gerçekliğimiz oluyor,
bir nevi şizofreni.
Bazen en saçma sapan
şeyler bize hayatı zehir eder. (s.14)
Ayrıca, başımıza gelen her
olayı kötü talihimize veya çok şanslı oluşumuza bağlıyoruz. Hatayı kendimizde
göremiyor, çabalarımızın karşılığınızı aldığımıza anlam getiremiyoruz. Facebook
veya Instagram gibi sanal ortamlardan paylaşımlara baktığımızda, herkes
mükemmel, herkes iyi niyetli ve muhteşem. İnsanların kendinde hata bulmasını
bırakın, hata aramayı dahi düşünmüyorlar. Çünkü tartıştıkları en ufak bir
konuda karşıda kişi potansiyel suçlu.
“Kötü şans hep en iyi insanlara denk gelir.” (s.45)
Bir de aslında
akademisyen, bilim insanı, kendini ilime kaptırmış kişilerin sorunları da
kısmen bizlere veriliyor. Kendinizi işinize öyle bir adıyorsunuz, öyle bir
kaptırıyorsunuz ki zihniniz tamamen o şey üzerinde yoğunlaştığı için yavaş
yavaş delirmeye başlama ihtimaliniz var. Kitapta da bunun çok güzel bir
örneğini görmekteyiz.
Sadece
yeniyetmeler ve sersemler sahip olmadıklarını sevmeye, sahip olduklarınıysa
sevmemeye kalkışır; sadece yeniyetmeler ve sersemler bir şeyi kaybedene kadar
onun değerini anlamaktan acizdir. (s72)
Kitapta geçen ve pek
dikkate değer sayılamayacak bir ayrıntıdan da bahsetmek istiyorum. On saniye kadar
önce kitabı karıştırırken post-it yapıştırmış olduğum 53. sayfaya gezdirdim gözlerimi ve psikolojik
bir tahlil gördüm. İlişkilerde genelde ayrılma safhası o kadar zor değildir, en
zor kısım ayrıldıktan sonrasıdır. Artık o kişiye karşı bir sevgi hissetmeseniz
dahi öylesine alışmışsınızdır ki sonsuza kadar gitmiş olması sizi üzer. Artık
evinize gelmeyecek, size varlığını hissettirebilecek somut bir delil
sunamayacaktır. Yapayalnızsınızdır.
Ahım şahım bir kitap
olduğunu düşünmüyorum, yine de tavsiye olunabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder