14 Aralık 2016 Çarşamba

Kiracı (El Inquilino)
Javier Cercas
Sayfa Sayısı: 96
Çevirmen: Süleyman Doğru
Everest Yayınları
1.Basım, Nisan 2016, İstanbul

  Bu ay şu zamana kadar 4 kitap bitirmem hayret verici bir şey çünkü milyonlarca performans ödevi ve çalışmam gereken bir sürü konu var. Hiçbirini yapmamama rağmen stresten dolayı kitap okuyacak durumda olan bir zihnim kalmıyor ve bundan dolayı da tek oturuşta bitebilecek kitabı 2,5 günde bitirebildim.

  Mario Rota, başarılı olarak nitelendirilebilecek bir akademisyen, dilbilimcisidir. Bir gün, sabah koşusunu yaptığı vakitte bileğini burkar ve zar zor evine döner. Ancak evine döndüğü sırada karşı dairesine yeni bir kiracı taşındığını görür. İlk bakışta sıradanmış gibi görünen bu olay, yeni kiracının önce işini, son olarak da kız arkadaşını elinden almasıyla sonuçlanacaktır.

  Kısacık olmasının yanında aynı zamanda çok çabuk okunabilen bir kitap, Kiracı. İnsanlar arası ilişkileri, duygudurumlarını ve kendimizi bir şeye feda ettiğimiz zaman geri bildirim olarak aldığımız sonuçları iyi yansıttığını düşünüyorum. Kitap, aynı zamanda bana klasik tarzda yapılan Amerikan filmlerini anımsattı. Günlük konuşma tarzı bakımından değil de, betimlemeler ve olayların akışı bakımından; tahmin edilebilecek bir son ve birbirini takip eden olayla silsilesi.

  İnsanlar konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyor, ama kimse dinlemiyor. (s.43)

  Değinmek istediğim bir diğer nokta da her şeyi ne kadar abarttığımız ve kendimizi övme, birtakım şeyleri görmezden gelme arzusuyla dolup taşmamız. Bir olay oluyor, basit bir şey ama biz onu bir yakınımıza anlatırken dahi abarttıkça abartıyoruz. Böylece gerçekte böyle bir boyuta sahip olmayan şey, bizim yarı-kurgu metinlerimizle evrim geçiriyor ve böylece uydurduğumuz şey aslında bizim yeni gerçekliğimiz oluyor, bir nevi şizofreni.  
 
  Bazen en saçma sapan şeyler bize hayatı zehir eder. (s.14)

  Ayrıca, başımıza gelen her olayı kötü talihimize veya çok şanslı oluşumuza bağlıyoruz. Hatayı kendimizde göremiyor, çabalarımızın karşılığınızı aldığımıza anlam getiremiyoruz. Facebook veya Instagram gibi sanal ortamlardan paylaşımlara baktığımızda, herkes mükemmel, herkes iyi niyetli ve muhteşem. İnsanların kendinde hata bulmasını bırakın, hata aramayı dahi düşünmüyorlar. Çünkü tartıştıkları en ufak bir konuda karşıda kişi potansiyel suçlu.  

  “Kötü şans hep en iyi insanlara denk gelir.” (s.45)

  Bir de aslında akademisyen, bilim insanı, kendini ilime kaptırmış kişilerin sorunları da kısmen bizlere veriliyor. Kendinizi işinize öyle bir adıyorsunuz, öyle bir kaptırıyorsunuz ki zihniniz tamamen o şey üzerinde yoğunlaştığı için yavaş yavaş delirmeye başlama ihtimaliniz var. Kitapta da bunun çok güzel bir örneğini görmekteyiz.

  Sadece yeniyetmeler ve sersemler sahip olmadıklarını sevmeye, sahip olduklarınıysa sevmemeye kalkışır; sadece yeniyetmeler ve sersemler bir şeyi kaybedene kadar onun değerini anlamaktan acizdir. (s72)

  Kitapta geçen ve pek dikkate değer sayılamayacak bir ayrıntıdan da bahsetmek istiyorum. On saniye kadar önce kitabı karıştırırken post-it yapıştırmış olduğum  53. sayfaya gezdirdim gözlerimi ve psikolojik bir tahlil gördüm. İlişkilerde genelde ayrılma safhası o kadar zor değildir, en zor kısım ayrıldıktan sonrasıdır. Artık o kişiye karşı bir sevgi hissetmeseniz dahi öylesine alışmışsınızdır ki sonsuza kadar gitmiş olması sizi üzer. Artık evinize gelmeyecek, size varlığını hissettirebilecek somut bir delil sunamayacaktır. Yapayalnızsınızdır.

  Ahım şahım bir kitap olduğunu düşünmüyorum, yine de tavsiye olunabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder