9 Aralık 2016 Cuma

Her Şeyin Başlangıcı: Şeytanın Düşüşü ve Kötünün Doğuşu
(Ästhetik des Bösen)
Peter-Andre Alt
Çevirmen: Sabir Yücesoy
Sayfa Sayısı: 102
*Sel Yayıncılık
1. Baskı, Mart 2016

 Kötüyü anlatan öykülere başvurmadan konuşmak isteyen, susmak zorunda kalır; öyküde açıklama arayan ise hayal kırıklığına uğrar. Kötünün, kaynağı hakkındaki mitosun içine hapsolup kaldığı kısırdöngü işte budur. (s.44)

Bitireli oldu epey ama saçma sapan bir sürü gereksiz işten dolayı ancak oturabildim yazmaya. Geçenlerde kitapçıları turlarken kendimi biraz kaybettim ve bir şeyler aldım, kitaplar. Birden fazla. Bunlardan bir tanesi de felsefe kısmında karşılaştığım ve uzun zamandır bakıştığım Her Şeyin Başlangıcı idi.

  Kitap, yedi cilt halinde yayımlanmış serinin ilk kitabı. Kötülük kavramını ele alarak bazı sorgulamalarla ilgileniyor. Şeytan’ın düşüşüyle başlıyor, Adem ve Havva’dan bazı sorgulamalara, Lucifer’a geçiş yaparak kötülük kavramının doğuşu ve kökeniyle ilgili fikirlere yer veriliyor. Tarih boyunca edebiyata konu olan vampirler, zombiler, hayaletler gibi konularla dolup taşan zengin bir geçmişi var kötülüğün.

  Kitap felsefe olduğundan otomatikman araştırma ve inceleme grubunda da sayılabilir. Bu tarzda okuduğum ilk kitaptı, okurken cümleleri anlayabilmek için tekrar ve tekrar ve tekrar okudum. Bazıları sonuç verdi, bazıları ise maalesef zihnimin karmaşık ekseninde bir o tarafa, bir bu tarafa savruldu. Kendimce bazı fikirler ve tahminler yaptım bu esnada, anlamlandırmaya çalıştım bazı şeyleri ve ne kadar doğru (ki zaten, bir “yoruma” doğru demek ne kadar doğrudur?) oldu bilmiyorum.

  Lucifer veya İblis veya Satan yahutta Şeytan burada kötülüğün temeline dayanıyor. Kötülük peki nasıl doğdu? Nasıl somut bir kavram haline geldi? Soyut bir kavram olarak nasıl atfedilebilir peki? Eski ahit ve diğer din kitaplarında ilk insanlar olarak Adem ve Havva gösteriliyor. Tanrı onları yarattığında diğer meleklerden itaat göstermeleri isteniyor ancak biri hariç hepsi bunu kabul ediyor. O kişi de bildiğimiz gibi İblis, Şeytan. Peki, Cennetteki koşullar altında yılan, içindeki izin verilmeyen eğilimleri harekete geçirmeyi nasıl başarmıştır? /s.63/ Sayfalara yapıştırdığım düşünceleri incelerken buna yapıştırdığım post-it’i görmemle büyük bir afallama yaşadım. Felsefenin ne olduğunu böyle sorularla daha iyi kavrayabiliyorsunuz, sorgulama ve ufkunuzun açılma anı ise paha biçilemez. Bu soru hakkında kişisel bir yorum yapmak isterdim, ancak birkaç gün düşünülerek bir sonuca varılacağını düşünmüyorum. Aklımı uzun bir süre kurcalayacağa benziyor.

 Kötülük hakkında incelenen diğer bir şey ise tamamen iyiden meydana gelen dünyada kötünün nasıl meydana geldiği düşüncesidir. Burada yatan anlam zaten evrenin ve iyinin oluşumuyla birlikte kötülüğün de meydana gelmesidir. Yin-yang gibi, ikisi de içinde birbirini barındırıyor. Buradan da Adem ve Havva’nın, Tanrı’nın emirlerine uymamasıyla birlikte dünyaya indirilmelerine kadar gidilerek bir köken araştırması başlamış olunuyor. İnsanın yaratılışıyla beraber kötülük de zaten onun peşinde bir kuyruk gibi takılarak ilerliyor. Kötülük, insan ruhunun zaten doğal bir ürünüdür.

  Daha eski olan Sümer-Babil kültürüne ait mitlere göre, kötü iyinin yanında yaratılış öncesinden beri var olmuştur. (s.55)

Leibniz’in yaklaşımında kötü, tanırsal evrenin arka yüzü, şeytanca bir tehdit veya sadık kalmayıp isyan etmiş bir karşıt güç değil, tanrısal evrenin bir parçası, sıkıca örülmüş bir dokunun ona işlevsel açıdan bağlı bir unsuru olarak yer almaktadır. (s.15)

 İblisle ilgili bir diğer şey ise –ki bu bana epey ilginç gelmiştir- otoriteye karşı gelmesi olayıdır. Tanrı’ya başkaldırmıştır, ona karşı gelmiştir, emirlerine uymayı reddetmiştir. Temelde, yasak meyveye baktığımızda onu harekete geçiren şey belki de hayır demenin hazzı idi. Bunu yapmasıyla birlikte de:
Yılan insanda özgürlük ihtiyacı uyandırarak Tanrı’nın otoritesini sarsmıştır; bu ihtiyaç kendini, her şeyden önce, yasak olanın şevkle arzulanması olarak belli eder. (s.50) Ayrıca kurallar, çiğnenmek için vardır anlayışından başka olarak insanın dünyaya karşı bir merak duyması da sağlanıyor. Farz edelim ki dünya gibi bir oluşumdan (oluşulacak olandan) haberleri var. O zaman zaten ister istemez koskocaman bir merak duygusuyla ağaca doğru itiliyorlar, İblis sadece basit bir unsur olarak kalıyor. Yılanın insanda ortaya çıkarıp serbest kalmasını sağladığı şey, duyusal bir dünyaya yönelik arzudur; bu dünya cennet ağacının meyveleri aracılığıyla vaat edilmiştir ve lofos dünyasında dilin metaforlarıyla canlandırır. (s.51)

    Kötülük ve iyilik kavramı başlangıçta yoktu. Olmayan bir şeye göre hareket etmek de mümkün değildir, çünkü zaten yoktur! Bunlar da ayrıca şartlı refleksler gibidirler. Okumayı sonradan öğreniriz, aynı zamanda iyi ve kötü kavramını da. Çocukların, yetişkin bireylerden belki de daha vahşi olmaları buna örnek gösterilebilir. İnsan feci sonuçlar doğuran eylemiyle iyi ve kötü ayrımının temelini atmadan önce, Tanrı’nın koyduğu yasak çerçevesinde bu ayrımı nasıl anlayabilirdi? (s.71) Zaten böyle bir şeyin varlığından haberleri dahi yoktu ki, sadece hayır demenin hazzını tatmak istemişlerdi belki de.

  İnsanlar olayların sonucunda kötü ve iyi kavramına sahip olduklarında o zaman Tanrı ile bir konuda eş olabiliyor, artık Tanrı’nın bildiği bazı şeyleri de bilebiliyorlar. “Görün! Şimdi nasıl zengin oldu Adem, o da bir tanrı oldu, bizim eşitimiz! İyiyi ve kötüyü biliyor artık.” /s.79/ Burada açıkça vurgulanmak istenen bir diğer şey ise, Tanrılaş(-tırıl)ma olayı.

  Birçok dine göre Tanrı mutlaktır, sonsuz kabiliyetlere sahiptir. Kitapta bahsedilen  şey bu konuda çelişki yaratıyor olabilir ama Adem’in yaptığı kural ihlali Tanrı’nın yalnızlığının temelidir aynı zamanda, çünkü Tanrı insanda hayal gücünü yaratmıştır, bu da onu itaatsizlik düşüncesine yöneltmiştir. (s.72) Tanrı’nın kimseye muhtaç olmadığı yargısından yola çıkarsak, bu durumda biraz bozguna uğruyor. Ama ya böyle bir şey olmasını istemişse?


Yasa niteliğindeki bir yasağa göre hareket eden insan, baştan çıkarılacağını ve yılanın da bunu kullandığını biliyorsa, yaptığı şeyin sorumluluğuna nasıl sahip çıkabilir? (s.50)
  
  Tavsiye ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder