7 Nisan 2017 Cuma

Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale)
Margaret Atwood
Sayfa Sayısı: 384
Çeivmren(-ler): Sevinç Altınçekiç-Özan Kabakçıoğlu
Doğan Kitap
1. Baskı, Şubat 2017, İstanbul
--

Ben bu kitabı kaç sahafa sormuştum da, “maalesef” cevabını almış, omuzlarım çökük, gözlerim buğulu çıkıp gitmiştim dükkanlardan. Gerçekten çok aradım ben seni, ve sonunda raflarda gördüğümde ise büyük bir şok ve sevinç yaşadım. Doğan Kitap’a bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.

  Okuduğum üçüncü feminist distopya ve içlerinden açık ara en iyisi, en sarsıcı ve günümüze en paralel olabilecek konumda olanı. Kadınlar bir sabah uyandıklarında banka kartlarının boşaltıldığını, işten çıkarıldıklarını ve sahip oldukları tüm hakların erkeklere devredildiğinin farkına varıyorlar. Bedenleri, ruhları, fikirleri, istekleri, düşünceleri ve arzuları artık yok, artık birisi değiller. Varlıklarını kanıtlayacak tek şey ise doğum yapmalarını sağlayan rahimleri, Damızlık Kızlar devam ediyorlar yeni yaşamlarına ve kitap da işte bu sistemi anlatıyor bizlere. Gilead rejimi başa geçerek bir darbeyle yaşatıyor ve dayatıyor bu sistemi insanlara, Kuzey Amerika bölgesinde hakimiyet sürdürdüğü söylenebilir. Kadınların bir adı da yok artık, onlara sahip olan erkeklerin adına –ki eki eklenerek hitap ediliyorlar: örneğin; Fredinki, Gleninki vb. Japon turistler onların fotoğraflarını çekmek istiyorlar, onlara insan dışındaki bir obje gibi bakıyor ve çevirmenin bu kadınları tanıtmasını istiyorlar. Mutlu musunuz? sorusunu soruyor bir adam mesela, bir seçenek olduğunu bilmiyor, sadece tek bir cevap var, evet.

  Kitap distopya olarak adlandırılıyor ancak alttan alta verilmek istenen mesajın netliğini fark edebiliyoruz. Bunların hepsi modern dünyamızda var olan şeyler, özellikle Ortadoğu ve az gelişmiş ülkelerde erkek egemen toplumun kadınlara yönelik faaliyetlerinin ve fikirlerinin ne kadar korkutucu olduğunu herkes biliyor. Kitabın gerçekliğini ve etkileyiciliğini işte daha da arttırıyor ve okuyucu da daha çok ürküyor bu yüzden.

  Yazarın betimlemelerinin, birinci ağızdan aktardığı duygu yoğunlukları ve düşüncelerinin tek kelimeyle enfes olduğunu söylemek istiyorum. Kitap içine içine çekiyor böylelikle sizi, ilk yarıda neredeyse hiçbir olay olmamasına rağmen okuma güçlüğü çekmiyorsunuz. İkinci yarıda ise olayları ardı ardına patlayarak içine iyice girmenizi sağlıyor, yazarın izlediği rota çok sistemli. Belli belirsiz sonlara karşı özel bir ilgim vardır, bu kitapta da aynısı oldu. Son bölümde ise o tarihten bilmemkaç yıl sonrasında bir konferans veriliyor ve o zamanki durumlar değerlendiriliyor. Konuşmalardan anlaşılıyor ki, zaman ilerledikçe pek de bir şey değişmemiş, aynı vahamet.

  Nolite te bastardes carborundorum.


  Memento mori. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder