Bozkırkurdu (Der Steppenwolf)
Herman Hesse
Çeviren: Kamuran Şipal
Sayfa Sayısı: 209
Yaypı Kredi Yayınları
23. Baskı, Ocak 2017, İstanbul
Uzun zamandır okurken bu kadar çok yorulduğum bir kitap
hatırlamıyorum. Okuyorum okuyorum, sayfalar geçti gibi gelirken aslında hala
aynı sayfada olduğumu görmek acı veriyor. Bundan dolayı da işte 11 günde
bitirebildim kısacık kitabı.
İnsanın kendini
asması belki zordur, bilmiyorum. Ama
yaşamak çok, çok daha zor. (s.83)
Sana bir sır vereyim
mi, ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır. (s.93)
Kitap, Harry Haller
adında orta yaşlı bir bireyin toplumun oluşturduğu birtakım sığ ve yüzeysel
kurallara uyum sağlayamamasını anlatıyor. Felsefe, müzik ve sanatı seven, yaşam dolu bir insan kişiliği ile hırçın, öfke
dolu bozkırkurdu karakteri arasında sıkışmış bir birey bu. İnsanlardan da,
yaşamdan da tiksiniyor. Hesse için bir otobiyografik roman sayılabilirmiş bu, Harry
Haller’in baş harflerinin yazarınkiyle aynı olması da tesadüf değilmiş.
Soğuktu bu yalnızlık,
orası öyle, ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade
sessiz ve büyük. (s.36)
Beden olarak her
insan tektir, ruh olarak asla. (s.56)
Kitabı okurken
felsefik düşüncelerle boğuşuyorsunuz, sizi silkiyor, yoruyor. Okuduğum
yorumlarda ilk 60 sayfanın zorlayıcı olduğundan bahsedilmiş, sonrası akıp gidiyormuş
ancak ben tam tersi olduğu fikrindeyim. İlk kısımları okuması benim için
keyifliydi çünkü ruhsal çözümleme ve felsefi içerikle örülü paragraf oranı daha
fazlaydı, Bozkırkurdu Üzerince İnceleme kısmı tek kelimeyle harikuladeydi benim
için. Sonra olaylar hafif hafif gelişmeye başladıkça kitabın beni sıktığını,
beklentilerimi karşılayamacağını hissettim. Beklentilerimi fazlasıyla
karşıladı.
Gerçekte çekilen
acılardan gurur duymak gerekir, her acı bize yüksek bir aşamada bulunduğumuzu hatırlatır. (s.17)
Ne zaman ki iki çağ,
iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek
bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür. (s.23)
Okuyan her bireyin
kendinden parçalar bulabileceğini düşünüyorum. Beni en çok etkileyen kısım
insanın sahip olduğu benlikler hakkında oldu. Bir kişiden, iki kişiden, üç,
dört veya beş kişiden oluşmuyoruz, milyarlarca kişiden oluşuyoruz. Bölük pörçük
parçaların bir araya gelmesiyle bir ruh oluşuyor, bu ruhumuz çoğu zaman huzura
eremiyor, tamamlanamıyor. Yaşayamayacaklarımız yakıyor canımızı kimi zaman. Karmakarışık
bir benliğe sahip olarak hayata atılmaya çalışıyoruz ama maalesef yarım kalan
bir şeyler var hep, Harry’de olduğu gibi.
Çünkü her insan bir değil, on ruhtan, yüz
ruhtan, bin ruhtan oluşur. (s.121)
Kişiliğiniz, içine kapatıldığınız bir
hapishanedir. (s.169)
“Bir insan pek
üzgünse, dişi ağrıdığı ya da para kaybettiği için değil, her şeyin gerçekte
nasıl, yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hissettiği için üzgünse, gerçekten üzgün
demektir, işte o vakit biraz hayvana benzer, o zaman üzgün görünür, ama her
zamankinden daha gerçek ve güzeldir bu üzüntü. (s.110)
“Benim de senin gibi
olmam. Ben de işte senin kadar yalnızım, yaşamı, insanları ve kendimi tıpkı
senin kadar az sevebiliyor, senin kadar az ciddiye alabiliyorum. Her zaman
böyle insanlar vardır, yaşama en aşırı istekleri yöneltir, kendi salaklık ve kabalıklarına
bir türlü katlanamazlar.” (s.120)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder