11 Mart 2017 Cumartesi

Bozkırkurdu (Der Steppenwolf)
Herman Hesse
Çeviren: Kamuran Şipal
Sayfa Sayısı: 209
Yaypı Kredi Yayınları
23. Baskı, Ocak 2017, İstanbul

Uzun zamandır okurken bu kadar çok yorulduğum bir kitap hatırlamıyorum. Okuyorum okuyorum, sayfalar geçti gibi gelirken aslında hala aynı sayfada olduğumu görmek acı veriyor. Bundan dolayı da işte 11 günde bitirebildim kısacık kitabı.

İnsanın kendini asması belki zordur, bilmiyorum. Ama yaşamak çok, çok daha zor. (s.83)

Sana bir sır vereyim mi, ciddilik zamana aşırı değer verilmesinden kaynaklanır. (s.93)

  Kitap, Harry Haller adında orta yaşlı bir bireyin toplumun oluşturduğu birtakım sığ ve yüzeysel kurallara uyum sağlayamamasını anlatıyor. Felsefe, müzik ve sanatı seven, yaşam dolu bir insan kişiliği ile hırçın, öfke dolu bozkırkurdu karakteri arasında sıkışmış bir birey bu. İnsanlardan da, yaşamdan da tiksiniyor. Hesse için bir otobiyografik roman sayılabilirmiş bu, Harry Haller’in baş harflerinin yazarınkiyle aynı olması da tesadüf değilmiş.

Soğuktu bu yalnızlık, orası öyle, ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade sessiz ve büyük. (s.36)

Beden olarak her insan tektir, ruh olarak asla. (s.56)

  Kitabı okurken felsefik düşüncelerle boğuşuyorsunuz, sizi silkiyor, yoruyor. Okuduğum yorumlarda ilk 60 sayfanın zorlayıcı olduğundan bahsedilmiş, sonrası akıp gidiyormuş ancak ben tam tersi olduğu fikrindeyim. İlk kısımları okuması benim için keyifliydi çünkü ruhsal çözümleme ve felsefi içerikle örülü paragraf oranı daha fazlaydı, Bozkırkurdu Üzerince İnceleme kısmı tek kelimeyle harikuladeydi benim için. Sonra olaylar hafif hafif gelişmeye başladıkça kitabın beni sıktığını, beklentilerimi karşılayamacağını hissettim. Beklentilerimi fazlasıyla karşıladı. 

Gerçekte çekilen acılardan gurur duymak gerekir, her acı bize yüksek bir aşamada bulunduğumuzu hatırlatır.  (s.17)

Ne zaman ki iki çağ, iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür. (s.23)

  Okuyan her bireyin kendinden parçalar bulabileceğini düşünüyorum. Beni en çok etkileyen kısım insanın sahip olduğu benlikler hakkında oldu. Bir kişiden, iki kişiden, üç, dört veya beş kişiden oluşmuyoruz, milyarlarca kişiden oluşuyoruz. Bölük pörçük parçaların bir araya gelmesiyle bir ruh oluşuyor, bu ruhumuz çoğu zaman huzura eremiyor, tamamlanamıyor. Yaşayamayacaklarımız yakıyor canımızı kimi zaman. Karmakarışık bir benliğe sahip olarak hayata atılmaya çalışıyoruz ama maalesef yarım kalan bir şeyler var hep, Harry’de olduğu gibi.

  Çünkü her insan bir değil, on ruhtan, yüz ruhtan, bin ruhtan oluşur. (s.121)

  Kişiliğiniz, içine kapatıldığınız bir hapishanedir. (s.169)

  “Bir insan pek üzgünse, dişi ağrıdığı ya da para kaybettiği için değil, her şeyin gerçekte nasıl, yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hissettiği için üzgünse, gerçekten üzgün demektir, işte o vakit biraz hayvana benzer, o zaman üzgün görünür, ama her zamankinden daha gerçek ve güzeldir bu üzüntü. (s.110)


“Benim de senin gibi olmam. Ben de işte senin kadar yalnızım, yaşamı, insanları ve kendimi tıpkı senin kadar az sevebiliyor, senin kadar az ciddiye alabiliyorum. Her zaman böyle insanlar vardır, yaşama en aşırı istekleri yöneltir, kendi salaklık ve kabalıklarına bir türlü katlanamazlar.” (s.120)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder