Otomatik Portakal (A
Clockwork Orange)
Anthony Burgess
Çevirmen: Dost Körpe
Sayfa Sayısı: 168
Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları
26. Basım, Ocak 2017,
İstanbul
Dört tane psikopat arkadaş, onların
tabiriyle “kankalar” var. Lider
olarak adlandırılan, aynı zamanda da bizim anlatıcımız, Alex, diğerleri Dim,
Georgie ve Pete. Akla gelebilecek her türlü psikopatlıkları ve vahşeti
yapabilme kapasitesindeler; tecavüzden tutun da, adam öldürmeye kadar. Sonra,
Alex bir gün aynasızlara yakalanıp hapse atılınca olaylar farklı bir yere
evriliyor.
Kitabın konusunu
yukarıdaki gibi bir paragrafa sığdırmaya çalıştım ama belli bir konu üzerinden
ilerlediğini ifade etmek zor, birtakım temalar üzerinden ilerlediğini söylemek
daha mantıklı olacaktır –olabilir.
Alt metin açısından
çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum, iyilik ve kötülük sorunsalı baz alınarak
oluşturulmuş birtakım şeyler. İyilik yapıldığında sorgulamamak ama kötülüğü
defalarca kez sorgulamak. Alex, daha sonra denek olarak kullanılıyor. Bünyesindeki
suçu düşürmek üzere önce ilaç veriyorlar, vahşet sahneleri izletiyorlar ve
ondan tiksinmesini sağlıyorlar. Alex, bu suçların hepsini önceden işlemiş
olmasına rağmen acı çekiyor ve onların da asıl amacı bu zaten, azap çekmesini
sağlamak. Bir süre sonra da Alex herhangi bir ilaca gerek duymadan bir
mekanizma oluşturuyor. Buradan da insanlara zorla dayattığımız şeyleri bir süre
sonra kabullenmeleri, alıştıktan sonra bir baskıya ihtiyaç duymadan
kendiliğinden uygulamaları gibi harikulade bir tespite yer verildiği görüyoruz.
Bu kısma eleştiri
olarak da izlettikleri vahşet sahnelerinin ya Alex’in hayal gücüne ait olmasını
(ki bir kısımda geçiyordu da bu) ya da kankalarıyla yaptıklarının olmasını
isterdim. Daha etkileyici kılabilirdi bu hikayeyi. Alex karakterinin on beş
yaşında olması ise malzeme verdi bana, küçük yaştaki bireylerin suça yatkınlık
oranının daha fazla olduğunu konusunda. Klasik müzik ve şiddet arasındaki ilişki ise
gerçekten çok düşündürücüydü. Yalnız, bazı kısımlarda tasvir eksikliği de
çektiğim oldu.
Ayrıca merak ettiğim
bir şey, ilaç vermeden o görüntüleri izlettiklerinde tepkisi aynı olur muydu? Kendi
yaptığımız vahşi şeyler bize sıradan gelebilir ancak bunları başkalarından
gördüğümüzde abartılı, dehşete kapılmış tepkiler verebiliyoruz. İnsanın
ikiyüzlülüğünün de bir kanıtı bu aslında.
Kitap üç bölümden
oluşuyor. İlk kısımda yaptıkları eylemleri ve yakalanma sürecini okuyoruz,
ikinci bölümde hapishane, denek olarak kullanılma dönemi giriyor ve son kısım
da şaşırtıcı bir şekilde olgunlaşma safhası olarak adlandırılabilir. Başlarda
heyecanla başladı, olaylara odaklı; ortalarda durulmalar sezdim, daha çok final
odaklıydı birtakım şeyler ve en son kısımda da söylemek istediği cümlelerin
kurgulanışı vardı. Sonlara doğru da verilmek istenen mesaj çok hoşuma gitti.
Olgunlaşıyoruz. Dün,
bize manyak derecede mantıklı gelen bir fikire bugün gülebiliyoruz. Aradan on
dakika gibi kısa bir süre geçse dahi değişim bizler için kaçınılmaz oluyor. Bu
sadece bizi etkilemekle kalmıyor, çevremizde de bir değişim yaşatıyor. Uzun
süreli görüşmemezliklerde karşımızdaki insanı tanıyamayacak raddeye dahi
gelebiliyoruz. Bu cümleler de böyle açıkta kaldı gibi ama, olsun.
Çevirinin de
gerçekten çok iyi olduğunu eklemeden geçemem. Çakozlamak, bokubok, kardeşim, zumzuklamak
tarzı birçok sözcüğü kullanarak orijinaline çok yakın bir anlatıma yaklaşıldığı
kanısındayım.
Kardeşlerim işte
birtakım bok püsür:
Ama kötülüğün
sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol
açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıklarını yok, öyleyse niye tersini
merak ediyorlar ki? Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz
alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. Ama bana
karışıyorlardı. Üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek
tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim Tanrı’dır, hem de gururla ve
keyifle yaratmıştır. Ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani
devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin veremezler çünkü bireylere izin
veremezler (s.35)
hepinizin canı cehenneme, siz iyiden yanaysanız ben iyi ki
diğer tarafa aidim pislikler, diye düşündüm. S.63
Bir rüya ya da kabus aslında kafanızın içindeki bir film
gibidir o kadar, tek farkı siz de içinde yer alabilirsiniz. S.97
Sınırlamak her zaman güçtür. Dünya bir bütündür, hayat bir
bütündür. En hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir... Örneğin, sevişme
eylemi; örneğin, müzik. (s.102)
On sekiz genç yaş değildi. Bizim Wolfgang Amadeus on
sekizinde konçertolar, senfoniler, operalar, oratoryolar filan, bir sürü bok
püsür yazmıştı, hayır, bok püsür değil, ilahi müzik. (s.166)
Bütün mesele, genç olmamdı. Ama şimdi bu öyküyü bitirirken
genç değilim kardeşlerim, değilim artık, yo hayır. Alex büyüdü filan, ah evet. (s.168)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder