15 Mart 2017 Çarşamba


Otomatik Portakal (A Clockwork Orange)
Anthony Burgess
Çevirmen: Dost Körpe
Sayfa Sayısı: 168
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
26. Basım, Ocak 2017, İstanbul

  Dört tane psikopat arkadaş, onların tabiriyle “kankalar” var. Lider olarak adlandırılan, aynı zamanda da bizim anlatıcımız, Alex, diğerleri Dim, Georgie ve Pete. Akla gelebilecek her türlü psikopatlıkları ve vahşeti yapabilme kapasitesindeler; tecavüzden tutun da, adam öldürmeye kadar. Sonra, Alex bir gün aynasızlara yakalanıp hapse atılınca olaylar farklı bir yere evriliyor.

  Kitabın konusunu yukarıdaki gibi bir paragrafa sığdırmaya çalıştım ama belli bir konu üzerinden ilerlediğini ifade etmek zor, birtakım temalar üzerinden ilerlediğini söylemek daha mantıklı olacaktır –olabilir.

   Alt metin açısından çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum, iyilik ve kötülük sorunsalı baz alınarak oluşturulmuş birtakım şeyler. İyilik yapıldığında sorgulamamak ama kötülüğü defalarca kez sorgulamak. Alex, daha sonra denek olarak kullanılıyor. Bünyesindeki suçu düşürmek üzere önce ilaç veriyorlar, vahşet sahneleri izletiyorlar ve ondan tiksinmesini sağlıyorlar. Alex, bu suçların hepsini önceden işlemiş olmasına rağmen acı çekiyor ve onların da asıl amacı bu zaten, azap çekmesini sağlamak. Bir süre sonra da Alex herhangi bir ilaca gerek duymadan bir mekanizma oluşturuyor. Buradan da insanlara zorla dayattığımız şeyleri bir süre sonra kabullenmeleri, alıştıktan sonra bir baskıya ihtiyaç duymadan kendiliğinden uygulamaları gibi harikulade bir tespite yer verildiği görüyoruz.

  Bu kısma eleştiri olarak da izlettikleri vahşet sahnelerinin ya Alex’in hayal gücüne ait olmasını (ki bir kısımda geçiyordu da bu) ya da kankalarıyla yaptıklarının olmasını isterdim. Daha etkileyici kılabilirdi bu hikayeyi. Alex karakterinin on beş yaşında olması ise malzeme verdi bana, küçük yaştaki bireylerin suça yatkınlık oranının daha fazla olduğunu konusunda.  Klasik müzik ve şiddet arasındaki ilişki ise gerçekten çok düşündürücüydü. Yalnız, bazı kısımlarda tasvir eksikliği de çektiğim oldu.

  Ayrıca merak ettiğim bir şey, ilaç vermeden o görüntüleri izlettiklerinde tepkisi aynı olur muydu? Kendi yaptığımız vahşi şeyler bize sıradan gelebilir ancak bunları başkalarından gördüğümüzde abartılı, dehşete kapılmış tepkiler verebiliyoruz. İnsanın ikiyüzlülüğünün de bir kanıtı bu aslında.

  Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk kısımda yaptıkları eylemleri ve yakalanma sürecini okuyoruz, ikinci bölümde hapishane, denek olarak kullanılma dönemi giriyor ve son kısım da şaşırtıcı bir şekilde olgunlaşma safhası olarak adlandırılabilir. Başlarda heyecanla başladı, olaylara odaklı; ortalarda durulmalar sezdim, daha çok final odaklıydı birtakım şeyler ve en son kısımda da söylemek istediği cümlelerin kurgulanışı vardı. Sonlara doğru da verilmek istenen mesaj çok hoşuma gitti.

  Olgunlaşıyoruz. Dün, bize manyak derecede mantıklı gelen bir fikire bugün gülebiliyoruz. Aradan on dakika gibi kısa bir süre geçse dahi değişim bizler için kaçınılmaz oluyor. Bu sadece bizi etkilemekle kalmıyor, çevremizde de bir değişim yaşatıyor. Uzun süreli görüşmemezliklerde karşımızdaki insanı tanıyamayacak raddeye dahi gelebiliyoruz. Bu cümleler de böyle açıkta kaldı gibi ama, olsun.

  Çevirinin de gerçekten çok iyi olduğunu eklemeden geçemem.  Çakozlamak, bokubok, kardeşim, zumzuklamak tarzı birçok sözcüğü kullanarak orijinaline çok yakın bir anlatıma yaklaşıldığı kanısındayım.

Kardeşlerim işte birtakım bok püsür:

  Ama kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıklarını yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? Madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. Ama bana karışıyorlardı. Üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim Tanrı’dır, hem de gururla ve keyifle yaratmıştır. Ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin veremezler çünkü bireylere izin veremezler (s.35)

hepinizin canı cehenneme, siz iyiden yanaysanız ben iyi ki diğer tarafa aidim pislikler, diye düşündüm. S.63

Bir rüya ya da kabus aslında kafanızın içindeki bir film gibidir o kadar, tek farkı siz de içinde yer alabilirsiniz. S.97

Sınırlamak her zaman güçtür. Dünya bir bütündür, hayat bir bütündür. En hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir... Örneğin, sevişme eylemi; örneğin, müzik. (s.102)

On sekiz genç yaş değildi. Bizim Wolfgang Amadeus on sekizinde konçertolar, senfoniler, operalar, oratoryolar filan, bir sürü bok püsür yazmıştı, hayır, bok püsür değil, ilahi müzik. (s.166)


Bütün mesele, genç olmamdı. Ama şimdi bu öyküyü bitirirken genç değilim kardeşlerim, değilim artık, yo hayır. Alex büyüdü filan, ah evet. (s.168)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder