27 Mart 2017 Pazartesi

İki Şehrin Hikayesi (A Tale of Two Cities)
Charles Dickens
Çevirmen: Aslıhan Kuzucan
Sayfa Sayısı: 497
İthaki Yayınları
1. Baskı, Kasım 2016, İstanbul

Klasikleri okurken müthiş derecede bir haz alıyorum, o eski atmosferleri solumak bana delicesine büyük bir zevk veriyor. İki Şehrin Hikayesi’ni beğendiğimi, ancak yeterince iyi olmadığını düşündüğümü de belirtmem gerekiyor.

  Fransız ihtilali öncesi ve sonrasını baz alarak bir temele oturan kitap, Doktor Alexandre Manette’nin hapisten çıktıktan sonra uzun yıllardır görmediği kızıyla karşılaşması ve yeni bir hayata atılmalarıyla devam ediyor. İngiltere ve Fransa arasındaki çekişmeler ve insanların var olma mücadelesi ise sefaletin buralarda yol almasını sağlıyor.

  Dickens’ın yaptığı psikolojik tasvirler ve olayları akıcı bir biçimde sunumu gerçekten takdire şayan. Ayrıca Sydney Carton gibi fedakar ve gözüpek bir karakter çok nadir rastlanır bir durumda. Doktor Manette’nin hapse düşmesine sebep olan insanlarla akrabalığı bulunan Charles Darnay’e kızını isteyerek vermesi, uzun yıllar boyunca içine gömdüğü kin ve nefret duygularının ayakkabı yapayarak, odada dolaşarak dışavurması ise gerçekten ilgi çekici.

  Kitap boyunca zerre sıkıldığım bir yer olmadı ancak kitabın başlarında ve ortalarında elle tutulur, somut bir konunun olmadığını söylemek istiyorum. Bitişe doğru olaylar gerçekten beni meraklandırdı, ufak çaplı şaşkınlıklar yaşadım ve olması gerektiği bir şekilde final yaptı, başka bir son yakıştıramazdım ben bu kitaba. Yine de kocaman bir tatminsizlik hissi sardı zihnimi. Ne karakterlerin derinliklerini, ne olayın derinliğini yakalayabildim. Yazar belli ki ikisini aynı anda yürütmeyi denemiş, dengeyi tutturmaya çalışmış ama bu konuda başarılı olamamış. Sydney Carton mesela, müthiş bir karakter ancak heba edilmiş, iyi işlenememiş. Cumhuriyetçilerin tepkileri mesela, daha abartılı bir şeyler beklerdim, o dönemde daha vahşi şeylerin olduğunu tahmin ederek, bir okuyucu olarak yalın, salt gerçeklerin çarpmasını isterdim yüzüme.

  Gelmiş geçmiş en iyi başlangıçlardan birine sahip olabilir ayrıca bu kitap:


  Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü; bilgeliğin de çağıydı aptallığın da; hem inanç hem de kuşku devriydi; Işığın da asrıydı Karanlığın da; hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışıydı; hem her şeye sahiptik  hem de hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz hem doğrudan Cennete gidecektik hem de doğrudan öteki tarafa; kısacası, en gürültücü otoritelerin, iyi ya da kötünün kıyısında yalnızca üstünlük dereceleri konusunda ısrar ettikleri o dönem, şimdiki dönemden pek farklı sayılmazdı. (s.19)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder